Salı, Şubat 16, 2010

Krizden Sonra...

Hangimiz krizden bihaber olabiliriz ki? 80lerin sonunda doğmuş bir insan evladı olarak, krizle büyüdüm, krizle yaşıyorum, onsuz da ölemem heralde. İyi de millet krizden, açlıktan, konaklamaya gücü yetmediğinden, evini geçirememekten ölüp ölüp dirilirken, başta çokuluslu şirketler olmak üzere, büyük firmaların her biri ne hikmetse krizi fırsata çevirir. Bitane allaaan kulu da çıkıp demez ki "ulan yanlış yapıyosunuz, böyle yapın siz de krizi fırsata çevirin". Kısacası millet olarak bize sürekli dayar dururlar. Peki... Pembe bir dünya hayal edelim hep beraber. Tüm büyük firmalar batmanın eşiğine gelmiş falan:) öylesine iflasın eşiğindekiler ki, logoları bile değişmiş... Eğlencelik... Önden buyrun lütfen...


































PS: Yukarıdaki resimlerin hepsi alıntıdır.

Bir All-Star Haftası Daha Geride Kalırken...

2010 All-Star haftası, pazarı pazartesiye bağlayan gece oynanan All-Star maçıyla son buldu. Jordan'ın son All-Star'ından sonra eminim kimse artık bu haftadan zamanında aldığı hazzı alamıyor, bunlara en başta ben dahilim. Ama ne var ki zevkliydi bu yılki All-Star haftası. Detaylara gelince...

Hafta cumayı cumartesiye bağlayan gece ünlülerin kendi aralarında oynadığı maç ile başladı (maça Türk doktor Mehmet Öz de katıldı) fakat NTVSpor yayını içinde yer almadı. Bizler direkt Rookies - Sophomores maçı ile bağlandık haftaya. Maç NBA'deki çaylaklar ve 2. yılını yaşayanlar arasında yapılmaktadır, bilmeyenlere duyrulur. 2. yılındakilerin (yani Sophomore'ların) kadrosuna baktığımızda ezici olması beklenen bir pota altı önderliğinde onlar için rahatça kazanabilinecek bir maç olarak gözükmekteydi. Zaten çaylaklar, adı üstüne çaylak. 2. yıl oyuncuları ise NBA'e daha alışkın, daha organize olmakta rahat oldukları bilinir. Bu zamana kadar da Rookies sadece 2 kere kazandı tarihte. Fakat çaylaklar son derece güzel oynadı, Dejuan Blair ile pota altında da çekişmeyi sağladılar ve maç uzun süre 10-12 sayı fark ile çaylakların önderliğinde geçti. Maçı da haklı olarak kazandılar. Michael Beasley ve Russell Westbrook sağolsun da diyebiliriz. MVP ise Tyreke Evans seçildi fakat kendi isteğiyle, bu ödülü Dejuan Blair ile paylaştı.

Cumartesi gecesi, All-Star haftasının en gösterişli gecesi desek yanlış söylemiş sayılmayız sanırım. Smaç yarışması, 3'lük yarışması, yetenek yarışması vs... Gece yine bizim yayınımıza sunulmayan H.O.R.S.E ile başladı (Türkiyede bu oyun EŞŞEK adı altında oynanıyor, sokak kültüründen çıkan bir oyundur). Bizlere ilk sunulan Shooting Stars oldu. 3 oyuncu, farklı noktalar, bu noktalardan basketi yapana kadar atış yapar, en son ortasahadan sokmaya çalışırlar ve en kısa sürede ortasahaya gelip basketi yapan kimse o kazanır. 1 oyuncu aktif basketbolcu, 1 oyuncu Bayanlar NBA'den (WNBA) ve bir oyuncu da eski basketçilerden olmak üzere 3 kişi. Sacramento takımı, Atlanta takımı, Los Angeles (Lakers ve Clippers karışık) takımı ve Texas (Dallas, San Antonio, Houston karışık) takımı karşı karşıya gelirken Dirk Nowitzki liderliğindeki Texas takımı galip gelmeyi başardı.
2. yarışma Skills Challange'tı, yani yetenek yarışması. Oyuncuların pas, topla koşma, top taşıma, şut ve turnike yeteneklerini en kısa zamanda parkurda gerçekleştirmesiyle oynanan bir yarışmadır. Çok keyifli gelmediğinden bana kısaca geçiyorum, Steve Nash kazandı, Deron Williams, Brendon Jennings ve Derrick Rose yerine yarışmaya dahil olan Russell Westbrook elendi.

3. yarışma ise 3 Points Challange, 3'lük yarışması. Yarışmada 5 farklı 3'lük noktasından 5'er top atılır. Her biri 1'er puan ve her istasyonun son topu (Money Ball) olan renkli toplar ise 2'şer puan geçerliliğindedir. Yarışma geçen senenin şampiyonu Cook, Pierce, Billups, Curry, Gallinari, Frye katıldı. Tüm isimler arasında en az şans tanınan isim Pierce'tı, o kazandı:)

Cumartesi gecesinin son yarışması ise son zamanlarda çok konuşulan Slam Dunk Contest'ti, yani smaç yarışması. Geçen sene haksızca bu ödülü aldığı savunulan Nate Robinson, Toronto'nun çaylak oyuncusu DeMar DeRozan, Charlotte'tan Gerald Wallace ve Lakers'tan Shannon Brown katıldı. Şahsi favorim Shannon Brown'dı fakat uzak ara sıçtı. Yarışmayı yine çok konuşulacak bir şekilde Nate Robinson alarak tarihte bu yarışmayı 3 kez kazanan tek isim olmayı başardı. Ne kadar hak etti, tartışılır. Bir kere olsun eleştiri almadan kazanamadı adam.

Pazar gecesi ise maçların en büyüğü All-Star maçına konuk olduk. Maç haftanın diğer yarışmalarından farklı olarak Dallas Cowboys'un (NFL takımı) devasa stadında oynandı. Normalde futbol stadı olan bu stadın hazırlanması için belli ki çok büyük emekler harcanmış. 20.000 kişi civarında olan basketbol arenalarını düşünürsek, 108.713 kişinin izlediği (Guiness rekorlarına girdi) bu maç için değer sanırım bu emekler de. Sahanın üstünde daha önce hiç bu kadar büyüğünün üretilmediği, 2 basketbol sahası büyüklüğünde yüksek çözünürlüklü de bir ekran vardı ki, adeta sanat eseri gibi:) maça gelince, uzun süre doğu takımının önde olduğu maçın son periyodunda Billups'ın katkısıyla batı takımı maça tutunmayı başardı. Doğuda Wade, Lebron, Bosh arasında gidip gelen MVP ödülü, batının kazanması halinde gideceği adres belliydi, Carmelo... Fakat önce Wade'in daha sonra da Deron Williams'ın karşılıklı hataları neticesinde beklenildiği üzere Doğu kazanmasını bildi (141-139). Howard ise Shaq'ın görevini üstlendi, eğlencelik hareketler yaptı ve dahası 3'lük basketiyle gönülleri şenlendirdi. Maçın kadrosu işte şöyleydi:


  • DOĞU ALL-STARS
Lebron James
Kevin Garnett
Dwight Howard
Joe Johnson
Dwayne Wade
Al Harford
David Lee (Allen Iverson yerine)
Rajon Rondo
Paul Pierce
Chris Bosh
Gerald Wallace
Derrick Rose

  • BATI ALL-STARS
Dirk Nowitzki
Carmelo Anthony
Amare Stoudemire
Steve Nash
Tim Duncan
Jason Kidd (Kobe Bryant yerine)
Chris Kaman (Brandon Roy yerine)
Pau Gasol
Chauncey Billups (Chris Paul yerine)
Deron Williams
Zach Randolph
Kevin Durant

Salı, Şubat 02, 2010

Sinema... Bunları İzlediniz Mi?


Anketimize olan aşırı yoğunluktaki ilgi (:D) neticesinde 13 oy içerisinden 4 oyun sinemaya gitmesi üzerine, ne yazsam ne yazsam diye düşünürken 2 seçenek belirdi. Dedim ya filmlerdeki çekim hatalarını insanların suratlarına çarpayım ya da film önerileri yapayım. Sonra baktım yazasım var, dedim hataların fotolarını her zaman koyarım, ben iyisi mi film önereyim. Tabi gidip "Fight Club'ı izleyin", "Godfather iyi filmdir", "Avatar'a gidilir" demeyeceğim. Biraz daha popülaritesi düşük filmleri ele alayım dedim. Buyuralım efendim aklıma gelenlerden birkaç tanesini hemencecik kısa açıklamalarla yazayım:


21
Yönetmen: Robert Luketic
Yıl: 2008
Ülke: ABD
IMDB Notu: 6.8/10
Açıkçası karar veremedim belki bu film de çok popüler olabilir fakat çevremdeki insanlara hep ben izletmişimdir. O yüzden, en azından benim çevremde pek popüler değildir efendim bu film, ben izletene kadar, yazayım dedim.Yönetmen hakkında pek fikrim olmadığından, 21'den başka bir filmini izlemediğimden birşey söylemem sanırım doğru olmaz. Ama 21'e gelince, film gayet iyidir. 21 (Blackjack) oyununu konu alır. Hikaye gerçekmiş. Bir grup MIT öğrencisi ve onların lideri/beyni konumundaki öğretmenleri haftasonları Vegas'a gidip gidip kartları sayarak 21 oynarlar ve gani gani para götürürler. Ters köşe sonu olan (yani sonunda "Hassssssss.ktirrrr beeeee" dedirten) filmlerdendir. Oyuncular arasında Kevin Spacey, Jim Sturgess, Kate Bosworth var.

NAE MEORISOKUI JIWOOGAE
Yönetmen: John H. Lee
Yıl: 2004
Ülke: Güney Kore
IMDB Notu: 8.2/10
Hayatımda izlediğim en dramatik filmler arasında ilk 3'te olduğu kesindir. İngilizce ismi "A Moment To Remember"dır. Film oldukça ağır işlemektedir. Konu olarak, başrol kadınımız evli bir adamla şehirden kaçacakken adam tarafından ekilir. Ve tıpış tıpış evine döner. Daha sonra esas oğlanımıza vurulur ve asıl film başlar. Kadının bir hastalığı vardır. Gerisini de siz izleyin artık, seyir zevkinizi kaçırmayayım. Bazı sahnelerde ağlamamak için ya olağanüstü bir çaba harcamanız ya da öküz olmanız gerekmektedir. Ben duygusalım hemen süzülür gözümden yaşlar diyorsanız, bi kutu peçete bulundurursanız daha rahat bir film izlemiş olursunuz. "Allaaaan çekik gözlüleri bi film çekmiştir şimdi bi bok anlamam ben" demeyin, izleyin. Ama mutlaka (!!!) izleyin. Başrollerde Woo-sung Jung ve Ye-jin Song var.


BIN-JIP
Yönetmen: Ki-duk Kim
Yıl: 2004
Ülke: Güney Kore - Japonya
IMDB Notu: 8.0/10
Hazır elim değmişken bir G. Kore filmini daha önereyim dedim. Yönetmen Ki-duk Kim'i Uzakdoğu sinemasını takip edenler kesinlikle tanıyordur. Shi Gan'ın (Time) ve Bom Yeoreum Gaeul Gyeoul Geurigo Bom'in (Spring, Summer, Fall, Winter... And Spring) -yazarken yoruldum!- başta olmak üzere daha birçok filmin yönetmenidir. Bazılarının ise (Bin Jip gibi) aynı zamanda senaristidir. Bin Jip ise 3 Iron olarak çevrilmiş. Film A Moment To Remember'a göre daha da ağır işlemekte. Yine bir dram filmi. İnsanlar evlerinde değilken habersizce girip bu evlerde yaşayıp hayatını bu şekilde geçiren bir adam vardır. Fakat sanmayın ki hırsızdır. Aslında tertemiz kalbi olan bir adamdır. Girdiği evlerin çamaşırını, bulaşığını yıkar, bozuk aletleri tamir eder sonra da evi bir güzel temizleyip çeker gider. Golf tutkunudur da aynı zamanda. Bir gün bir eve girer fakat bu sefer evde evin hanımı vardır. Kadın bir foto-modeldir ve adamımız bu kadının evde varlığından habersizce evde yaşar, tamiratını yapar, kadının erotik fotolarına bakıp bakıp malum işi yapar falan derken kadını görür. Tahmininizce de vurulur ve olaylar başlar. Filmde çok az diyalog var, bu biraz sıkabilir sizi fakat sakin ve romantik bir film istiyorsanız mutlaka izleyin. Sonlarına doğru fantastik sahneler bulunmaktadır biraz. Başrollerde Seung-yeon Lee ve Hyun-kyoon Lee var.


GRAN TORINO
Yönetmen: Clint Eastwood
Yıl: 2008
Ülke: ABD
IMDB Notu: 8.4/10
Başrollerinde Clint Eastwood, Bee Vang, Ahney Her bulunmaktadır. Clint amcamız aksi bir ihtiyarı canlandırmaktadır. Hatta ağzı son derece bozuk, son derece ülkesine bağlı/milliyetçi (ırkçı da diyebiliriz), Kore Savaşı gazisi, inatçı bir ihtiyardır. Oğluyla ilgili en büyük problemlerinden birinin Toyota marka, ABD üretimi olmayan bir otomobil firmasında çalışması olmayından bu bağlılığı kısaca özetleyebiliriz. Mahalledeki komşularının gittikçe "yabancı"laşması ve her tarafı çekik gözlülerin sarmasından son derece rahatsızdır. Tek başına köpeği ile birlikte sade bir hayat yaşar. Ve tabii ki canı gibi sevdiği 72 model Gran Torino'suyla. Bir gün yan komşusu Gran Torino'sunu çalmaya kalkışır. Daha sonradan bu yan komşusu olan aileyle yakınlaşır. Sonunda ise görür ki aslında çekik gözlü de olsalar kötü insanlar değiller. Filmin son sahnesi ağlatır. İzleyin.


MEMENTO
Yönetmen: Christopher Nolan
Yıl: 2000
Ülke: ABD
IMDB Notu: 8.6/10
Sanırım, aslında sanmam eminim, izlediğim en iyi filmlerden biri. Popülerdir aslında ama değinmek istedim belki hala izlememiş olanlar vardır. Başrol oyuncumuz olan adam bir tip hafıza kaybı yaşamaktadır. Geçmişini hatırlamaktadır fakat bir şok yaşamıştır (karısının ölmesi) ve bu yüzden bu şok anından sonra yaşadığı son 5-10 dakikadan öncesini hatırlamamaktadır. Hayatını yazdığı notlara, dövmelerine bağımlı olarak yaşamaktadır. Asıl olay: karısının katilinin peşindedir. Filmin hemen başında aslında sonunu izleyeceksiniz. "Ulan niye söyledin yaa" demeyin aslında filmin önemli olanı başı. Yani film sondan başa doğru geriye sararak ilerliyor. Hatta şöyle anlatacağım:
----------------------4-----3-----2-----1-----
Bu çizgileri senaryo olarak algılayın, başı başı, sonuysa sonu bunda bir farklılık yok. Önce 1. yerden başlayıp sonunu izliyoruz senaryonun. Sonra 2. noktadan 1. noktaya kadar izliyoruz. Daha sonra 3. noktadan başlayıp 2. noktaya kadar. Böyle gidiyor ve sonunda olayların başını görüyoruz. Biraz kafa karıştırıcı gelebilir. Bu yüzden de şunu söylüyorum, internette dolaşan bu filmle ilgili bir makale var. İsteyenlere bu makaleyi ulaştırabilirim. Fakat önce bir kere izleyin. Film izlerken bi anda geçmişi hatırlatan sahneler geçiyor 1 saniyelik falan. Bunları sakın kaçırmayın. Filmin hiçbir sahnesi boş değil, anlamsız değil emin olun. Sonra bu makaleyi okuyun ve bir daha izleyin. Sonra da benim gibi herkese izlettirin :) Başrolde Guy Pearce, Carrie-Anna Moss, Joe Pantoliano bulunmaktadır. Yönetmen C. Nolan'a ise Batman Begins, Batman: Dark Knight, The Prestige diyip geçiyorum.


THE FOUNTAIN
Yönetmen: Darren Aronofsky
Yıl: 2006
Ülke: ABD
IMDB Notu: 7.5/10
Darren Aronofsky'yi Requiem For A Dream, The Wrestler ya da Pi'den hatırlıyor olmalısınız. İyi bir yönetmendir kanımca kendileri. Film kimilerince pek sevilmese de ben -belki kendimden çok şeyler bulmamdan ötürü- çok sevdim. Film 3 zamanda birden geçiyor. Yani geçmiş, günümüz ve gelecek. 3 zamanda da esas oğlanımız (Hugh Jackman) aynıdır. Geçmişte 16. yy İspanyasında kraliçenin sağ kolu, günümüzde bir doktor, gelecekte ise meditasyon düşkünü uzayda yaşayan bir insan. Film aşk, ölüm üzerine kurulu. Kraliçenin sağ kolu olan askerimiz Maya'ların sırrına muktedir olmaya çalışmakta, ölümsüzlüğü aramaktadır, kraliçenin aşkı uğruna. Günümüzdeki doktorumuz Maya'ların tarihine aşırı ilgisi olan karısının beynindeki tümör yüzünden olağandışı bir çaba sarfedip onu iyileştirmeye çalışmaktadır. 3 zaman ise film sonunda kesişmektedir. Gelecek zamanı anlatırken kullanılan görsel öğeler adeta görsel bir şova dönüşmektedir. Hani durdurun, capture yapıp duvarkağıdı olarak kullanın masaüstünde o derece güzel. Müzikler ise ayrıca değinilmesi gereken bir konu. Eğer filmi severseniz eminim hemen soundtrackleri aramaya başlayacaksınız film biter bitmez. Film bir dram, romantizm filmi. Geçmiş zamanda yer yer aksiyonlar görülmekte. Fazla birşey anlatmak istemiyorum,
yönetmenin filmleri sevenlerdenseniz kesinlikle izleyin. Başrol kadınımız ise Rachel Weisz (kendisi yanılmıyorsam, aynı zamanda yönetmenin gerçek hayatta eşidir).


THE SHINING
Yönetmen: Stanley Kubrick
Yıl: 1980
Ülke: İngiltere / ABD
IMDB Notu: 8.5/10
Film son derece fazla imgeler içermektedir. Ayrıca filmin çözümlemesini okumak anlatılanları anlamanızda çok yardımcı olacaktır ya da sinema öğrencilerinden birinin sizin yanınızda olması, zira ders olarak işlenmektedir bu film. Filmde yazlık işletme olarak işleyen ve kışları boş tutulan bir otele, kış aylarında göz kulak olması için işe alınan bir yazarın ailesiyle birlikte bu otele yerleştikten sonra yaşadıkları olayları içermektedir. Korku ve gerilim filmidir kendileri. Yönetmen ise üzerine laf söylenemeyecek kişi olan Stanley Kubrick kişisi. Aykırı kelimesinin yetersiz kaldığı bu yönetmenin diğer filmleri arasında A Clockwerk Orange, Full Metal Jacket, Paths Of Glory gibi filmler bulunmaktadır. Başrollerde Jack Nicholson (kalıbımı basarım J.Nicholson ve Kevin Spacey'nin boş filmi yok!) , Shelly Duvall ve Danny Lloyd var. Mutlaka izleyin bu efsanevi filmi.