Salı, Kasım 30, 2010

Tüm Ebeveynlere Gelsin


Bizimkisi Bir Aşk Hikayesi

Adı Jabra. Soyadı BT620s. Bugün koduum Aras Kargo'sunun nihayet teslim etmeye karar verdiği bluetooth kulaklığım, yeni aşkım! Teknolojinin dalına daşşaaana kurban olim yaa! Gavur yapıyor arkadaş...

Pazartesi, Kasım 29, 2010

Murat Yılmazyıldırım vs Nihat Doğan!

Az önce biten Kral Çıplak programını yarım yamalak da olsa izledim. Ve farkettim ki Murat Yılmazyıldırım denen, ördek sesli sanatçımızın Nihat Doğan'dan hiçbir farkı yok! Ne kadar ucuz bi roldür bu büründüğü? Deli ayağına yatan dahiyim ben edaları? Beni anlamayan deli der, varsın desin edebiyatı hala satıyo mu yahu?:) Birkaç lafı daha vardı, "benim kral tahtında işim yok" gibi bi laf mesela. Ulan adama sormazlar mı "bre mahluk, ne yaptın da o kral tahtını hakettin de -işim olmaz- havasına girebiliyosun?" diye? Bi insanın kral tahtını siklememesi için, kral tahtını hakedebildiğini gösteren işleri olması gerekmez mi? Neyin var ulan? Sikimsonik kıyafetinle millete dahiyim diye satmalar kendini, türlü marjinallik numaraları, bir yığın renkli kelime, bi iki yogamtrak hareket, maneviyat-din-tanrı zırvaları, üstüne bir de muhalif muhalefeti edebiyatı? İyi uçuşlar abicim, şu adam ne içiyosa biri bana da versin lan! Nihat Doğan'ın lafları hiç yoktan daha eğlenceli, buysa bildiğin emzül...

Wikileaks Ne Lan?!

Es kaza bi yerde denk geldim. Gugıllayayım dedim ama o kadar çok şey var ki, nerden başlamam gerektiğini kavrayamadım henüz. Çok merak ediyorum nedir, ne değildir. Rica ediyorum biri ya aşağıdaki yorumlarda özet geçsin ya da şu konuyu ele alan bi blog yazısı yazsın aydınlanabileceğim. Zaten varsa böyle bir yazı, link atın plz.

Cumartesi, Kasım 27, 2010

Ananın Amı Hepsiburada.com ve Aras Kargo!

Ulan 1.5 gündür uyumuyorum bu iki firma sağolsun. Beynimde filler sikişiyo, en son uyandığım uykudan beridir 2 kere kafam güzel oldu, o derece. Önce Hepsiburada.com'daki 4 farklı ürünün üreticiden gelmesini ve kargoya verilmesini (4 günde anca verdiler amk!) heycanla takip ettim şimdiyse kargonun elime ulaşmasını... Tam "artık uyuyim yaa. Hadi son bi kez siparişin/kargonun durumuna bakayım" diyorummm, ki o anda bi güncelleme giriyor ya ikamet ettiğim şehre geldiğinin, ya benim bulunduğum noktaya en yakın Aras şubesine geldiğinin ya da yola çıktığının haberini veren güncellemesiyle karşılaşıyorum. Çok fena bişey bu kargonun online takip edilebilir olması. Aksiyon filmi tadında, "Acaba kahramanımız bu bölümü nasıl geçicek" gibi gibi... Sallamasyon giriyolar da bana bu kadar heycanı yaşayıp, uykusuz bırakıp üstüne hayalkırıklığı yaşatacaklarsa yahut sızarsam çok üzülcem. İyice hırs yaptım, o kargoyu getiren elemana o kapıyı açıcam ve şubeye geri götürmesine izin vermicem! İzin vermicem ki bir daha ben onların ayaklarına, allaaan siktir ettiği bi yere gitmicem! Evet, yaptım, olacak! (Bu lafı kulanan 2953297536418741. insan olarak kendimi ne kadar tebrik etsem az sanırsam)

Dipçik: Uyku ne güzel bişey değil mi lan? Mışıl mışıl beeeeeyle. Olsa da yesek:/

Şeytan feat. Ayrıntı

:O

Perşembe, Kasım 25, 2010

Sadece Koooklaaaaaycaktııım

Ama vazgeçtim, siktim, öldü. Bu kadar. Sabah kalkınca soğuk ayran için. Lıkır lıkır, oooh mis. Betimsel İstatistik sınavım bi güzel geçti sorma. Laspeyres, Paasche, standart sapma, asimetri, ortalamalar, aykırı noktalar, uç noktalar, yaklaşımlar hepsinin amına koydum, sülalem raaad.

Salı, Kasım 23, 2010

Nihat Doğan Reyiz

Doğruluğunu araştırmadım ama heralde uydurulmamıştır o kadar Facebook'ta dönen paylaşım. Ağzından çıkan kelimeleri, cümleleri ve hatta özlü sözleri anlayacak kadar IQ'muz mu yoktur yoksa şuan bilim-teknoloji onun beyin yapısını çözebilecek kadar ileri seviyede olmamasından mıdır bilemiyorum ama Nihat Doğan adlı insanüstü varlığı seviyorum. Hiç değilse güldürüyo. FB'ta dolanan son paylaşım ise yine ağzından çıkan, ne demek istediğini özümseyemediğimizden güldüğümüzü sandığım bir söz: "New York'ta 5 Minare'yi izledim. Anladığım kadarıyla olay New York'ta geçiyor". Gerçekten nasıl bir dehaya sahip çok merak ediyorum. Hatta burdan yetkililere sesleniyorum! Hacular bence Nihat Doğan'ı donduralım. Bundan 100-200 yıl sonra çözülmesi için not bırakalım üstüne. Ki, bizim bilimle, metafizikle, felsefeyle açıklayamadığımızı belki onlar o yıllarda çözer. Bizler kıymetini bilemiyoruz, bari onlar yararlansınlar bu insan evladından! Sözlerimi yine Nihat Doğan'dan, adeta bir hayat felsefesi tadındaki sözleriyle noktalıyorum:
"Eğer ruhlarımızı ortaya koyacaksak, senin ruhun ve benim ruhum ortaya gelecekse, allahım üstüne yemin ederim ki senin ruhun benim ruhum önünde diz çöker, tövbe eder!"

Pazartesi, Kasım 22, 2010

Doğumgünüm + Mim

Eveeeet, bugün doğumgünüm. Bu kadar. Niye bu kadar? Zira vize dönemi azizim. Sevgili üniversitemiz hediye olarak bunu uygun görmüş. Sağolsun.
Neyse efendim, mim varmış. Pek hürmetli LieLLa mimlemiş. Teşekkürlerimi bir borç bilip mime geçiyorum hemencecik.

En sevdiğiniz kelime: Karmacoma
En nefret ettiğiniz kelime: Röpdöşambr (yazarken zorlanıyorum, yine google'ladım)
Sizi ne heyecanlandırır: En çok milli olmama saniyeler kala heycanlanmıştım. İnsan özlemiyor değil o heycanları, teeeey tey.
Heyecanınızı ne öldürür: Erekte olamamak öldürürdü heralde:D Konumuz aşk mı amk? Hani öyle gibi sorular? Aşksa, alışkanlık.
En sevdiğiniz ses: Güzel bir kadının dudakları arasından çıkan güzel bir ses.
Nefret ettiğiniz ses: Çirkin bir kadının dudakları arasından çıkan kötü bir ses. Yahut sevgilimin osurması falan olabilir. Hele uyurken hafif götü düzeltip derinden ve kokulu koyuyorsa, ayrılığa gidiyosunuz. Tecrübeyle sabittir.
Hangi mesleği yapmak istemezsiniz: Hamal
Hangi doğal yeteneğe sahip olmak isterdiniz: Uçmak
Kendiniz olmasaydınız kim olmak isterdiniz: Superman
Nerede yaşamak isterdiniz: Hmm. Hollanda ya da Kanada sanırım.
En önemli kusurunuz: Fazla seçici davranmak. Seçicilik yüzündendir ki hala sevgilim yok ulan! 2 ay oldu hala tık yok! :/
Size en fazla keyif veren kötü huyunuz: Abaza muhabbetinden vazgeçememek. Garip bi haz veriyo
Kahramanınız kim: E, Superman işte.
En çok kullandığınız kötü kelime: Amına koim.
Şuanki ruh haliniz: Ayılmaya çalışan doğumgünü çocuğu kahvaltıyı ne zaman yapıcak da sınavlar için not almaya gidip sınavlara çalışacak ve acaba nasıl geçecek bu vize dönemi?
Hayat felsefenizi hangi slogan özetler: Siktir et!
Mutluluk rüyanız: Offf sabah sabah... Üşendim, boş bu.
Sizce mutsuzluğun tanımı: Bu da boş.
Nasıl ölmek isterdiniz: Ooooy, oy. Bu da. Sıkıldım ne uzunmuş :s
Öldüğün zaman cennete gidersen Allah'ın sana söylemesini istediğin şey: "Yaaaaa amına koduğum, yıllarca var mıyım yok muyum diye kıvrandın durdun, bu yüzden bi sikim ibadet yapmadın. Şimdi cehenneme gönderiyim de gör ebenin amını, pezevenk herif!" ya da "Ben aslında yoğum!".

Çok sıkıldım. Çok uzunmuş. Mimleyip bırakıyorum artık yazmayı. Şunlar mimlenenler an itibariyle:

Telekinesis (yine mi bamyaaa dediğini duyar gibiyim:D)
Üsturupsuz Yazar,
Tuba Çetinkaya,
Girl With The Red Balloon
Wimparella
Huylandırma Servisi
Çariçe.
Meri ...
Duyguseli
Baş Harfi Ğ
Serüvenci
Leah
Undefinable(c) (yapamadım copyright işaretini, k.bakma:$)
Vega

Yeter bu kadar hadi öptüm.

Cuma, Kasım 19, 2010

Blogspot Magazin Servisi

Bloglararası magazin haberleriyle karşınızdayız...
Son bi haftadır neyin bloglarda birşey dikkatimi çekti. Sürekli bi atar-gider söz konusu. Özellikle de şu koftiden "şunu yaşadım, bunu yaşadım" ayağındakilere, götünden yaşanmışlık uyduranlara karşı. Kimse açıklayın lan! Hayır yani "şöyle şöyle yapıyolar, çok uyuz oluyorum" diyene kadar, "bu amına koduğum götünden element uyduruyo" deyin ki deşifre olsun kimse takip etmesin bu kadar büyükse rahatsızlığınız.
Huylandırma Servisi ile 8ex-en8 (doğru yazdım işalla) arasında gergin dakikalar... Sorun bende mi bilemedim ama 2 blog sahibini de severim. Düşününce, Huylandırma'yı daha çok seviyo olabilirim, bilemedim. Neyse...
Blog Dergisi diye bişi (sayfa?) var Facebook'ta. Üsturupsuz Yazar sayesinde öğrenmiş oldum ben de.
Lillysnone ve Çariçe en az benim kadar futbol bilgisine sahip sanırım. Çok ilginç.
İpek Atcan [bkz. (L)] sonunda hak ettiği yerlere geliyor yavaştan.
Hoşbeş olduğum blog yazarıyla hala tanışamadım. Ortak arkadaşlarımız hala tanıştıramadı desek daha doğru sanırım. Acaba günün birinde tanışabilcek miyiz? Keşke... Herşey yolunda gider de tanışır, sevişirsek üstüne bir de ortak Facebook hesabı sıtayla, ortak blog açarız tam olur:D
Pickurusu nişanlanmış.
vA_niLLa blog yazmayı bıraktı. Sanırım.

Dipnot: Ya şöyle sürekli aşk acılarını, aile içi kötü durumları anlatmayan, mümkünse hiç özeline girmeyen, optimistik, komik, eğlenceli, uzun yazmayan bir blog yazarı varsa bildiğiniz önersenize okuyayım.

Pazartesi, Kasım 15, 2010

FLAŞ HABER!!!

Son dakika gelişmeleriyle karşınızdayız sayın seyirciler. Bilindiği üzere "Milli Görüş"ün lideri olarak adlandırılan, Mücahit nickli Necmettin Erbakan 17 Ekim 2010 tarihinde aktif siyaset yaşamına tekrar geri döndü ve Saadet Partisi'nin genelbaşkanlığına seçildi. 84 yaşındaki eski toprak lider, "Türkiye 15 senesini kaybetti" diyerek siyaset hayatına hızlı bir giriş yaptı. Akp'nin oylarını böleceği ve barajı geçeceği beklenen Saadet Partisi, bu akşam saatlerinde şok bir açıklamayla gündemin nabzını belirlemeye devam etmekte. Şimdi Saadet Partisi genel merkezi önündeki arkadaşımız Recai Kutan'a bağlanıyoruz. Evet Recai, söz sende.

-Yaa o diil de bu amına kodumun Feneri bi maç kazanamıcak mı yaa! Ne koydu Antep dü...
- (Kamera arkasından bir fısıltı duyulur) Abi yayındayız!
- (Dumur ifade 1.6 saniye içersinde silinir ve...) Teşekkürler Burak. İyi akşamlar Türkiye! Saadet Partisi'nin çiçeği alnındaki kırışlarda başkanı Necmettin Erbakan az önce düzenlediği basın toplantısında şok bir karar alındığını açıkladı! Yapılan toplantıda, yaş ortalamasında eşşeğin kulağına su kaçıran parti yönetimi daha fazla oy toplayabilmek ve Akepe'yi tahtından edebilmek amacıyla, Türkiye'de birçok hayranı olan, bu yılın bir dönemine damga vuran Danimarkalı 3 Dedeyi kadrolarına kattığı açıklandı. Yarın sabah saatlerinde ülkemize gelecek olan Dedeleri havaalanında büyük bir kalabalığın coşkuyla karşılaması bekleniyor. Dedelere saat 16.00'da, Ankara Arena'da imza töreni düzenleneceği de gelen bilgiler arasında. Dedelerin bu ulvi görevi kabul ederken sundukları tek şartın ortak kullanabilecekleri bir duşakabin olması ise akıllarda soru işaretleri bıraktı. Burdan aktarıcaklarımız bu kadar, söz yine merkezde.

- Teşekkürler Recai. Evet sayın seyirciler, haberleri sunduk. Yayınımızı Saadet Partisi kongresinden ve Erbakan'ın basın toplantısından görüntülerle kapatıyoruz. Esenlikler dilerim.






Not: Logo dolayısıyla çalmanız biraz zor gerçi ama yine de uyarıyım, çalanın annesine hallenirim, akıllı, uslu olun!

Cumartesi, Kasım 13, 2010

Mim.|.miM

Sevgili Baş Harfi Ğ tarafından mimlenmişim. Teşekkürlerimi bir borç bilirim. Mimimizin konusu en sevdiğimiz 5 abur cubur. Uzatmadan veriyorum odunu:

5. Browni Intense: Son gözdelerimden olan Eti Browni Intense, listeye hızlı bir girişle 5. sıraya yerleşiyor.

4. Tadelle: El Clásico

3. Toblerone: Seni seviyooreee...

2. Anthon Berg: Küçücük, Malibu'dan Jack Daniels'a kadar birçok farklı alkollü içki şişesi şeklinde, içersinde likör bulunduran çikolata. Kim akıl ettiyse IQ zerreciklerine, dalına daşşaana kurbaan olam!

1. Milka Çilekli Yoğurtlu: Hem çilek, hem çikolata. Üstüne bir de yoğurt. Orgazmik, titreyerek boşaltıcı. Yıllardır 1. sıradaki yerini kaptırmadı gönlümde. Bitanesin be keranacı!


Bu zamana kadar hiçbir mimi, mimlemeden bırakmamış olsam da bu mim aylar öncesinden kalmaymış (Baş Harfi Ğ'nin söylediği üzre). O yüzden ne kontrol edesim var kim yapmış kim yapmamış, ne de hortlatasım. Mimlemeyen, ortaya karışık söyleyen blogçular sıtayla yapıp diyorum ki "okuyan herkes isterse mimi üstüne alınıp bloğunda yazabilir".

Çarşamba, Kasım 10, 2010

İşemek

Türkçe Sözlük: İdrar torbasında biriken sidiği dışarı atmak, çiş yapmak
Burak Sözlük: Son 2 günde en aşağı 8 kere yaptığım, prostat olduğumu düşündüren aktivite, eylem, çiş yapmak.

Tebrikler: Lounge FM

Yaptığı/Yapacağı hemen hemen bütün etkinliklerde (konserler, festivaller vs), tarih ayarlanması hususunda, diğer bütün etkenleri göz ardı edip tek koşul olarak benim vize/final tarihlerimi göz önünde bulundurması, bunu kendine bir görev olarak üstelenmesinden ötürü bütün Lounge FM ailesinin alınlarından öpüyorum teker teker. Gerçekten bu denli yüksek bir başarı sağlayabildiğinizi görmek gözlerimi doldurmakta! Ağzım sulanarak okuduğum etkinlik haberleri devamında benim kıçımı kırıp ders çalışırken "aaa insanlar şu sıralarda xxx etkinliğinde, ne güzel" diyip bir liseli ergen piç edasında yatağımın üstüne yüzüstü atlayıp "yalnız kalmak istiyoruuuğğaaam!" diye hönkürerek ağlamamla sonuçlanıyor (tamam, abarttım). Yapmayın, etmeyin, nolur lan :/
Son bombasıysa: http://www.biletix.com/event.htm?id=LLFG1 bu. Ben gidemiyorum, siz gidin lan. Benim yerime de eğlenin. Hatta veriyim numaramı, konser sırasında arayın dinletin, bi ana bacı kayayım size. Chillout Festival, Parov, AIR, Waldeck derken iyice sıçtılar ağzıma yüzüme!

Pazartesi, Kasım 08, 2010

Oradaydım: Yök Eylemi


Yorucu, soğuk ama bir o kadar da eğlenceli bir gece yolculuğunun ardından gelen ne hoş bir eylemdi. Belki sesimizi duyursak da bir işe yaramayacak olan, belki kimilerinin siklemediği bir eylemdi ama orda bulunan tüm arkadaşlara içten bir teşekkürler lan. Eylemde eğlenmeyi özlemişim valla ne zamandır:D Günün içinden zırvalamalar şöyle:

*** Yolculuğu en keyifli ve eğlenceli kılabilecek adam kesinlikle şöför. Şöförünüz, kastım uzun yol şöförleri (bkz. Bursa - Ankara), eğlenceli, hoş sohbetli ve hatta küfürbazsa yol boyunca yapılan geyikler, edilen sohbetler unutuluyo... Şöför belki yarım saatliğine bulunduğu sohbet, ettiği laflarla gecenin kahramanı seçilebiliyor. Sivrihisarlı Mehmet Abi'ye selamlar:D

*** Şöförümüzü amına koyim küfrünü benim gibi nokta niyetine kullanması, otobüs içerisinde sigara içmemize izin vermesi, dünya sikime minare götüme tavırları, aksi ruh hali, her şehrin kerhâneleri hakkında bilgisi olması (Manisa ve Eskişehir'i tek geçiyor Mehmet abimiz), rakıya olan sevgisi, kendi yazdığı ve ilkokul öğrencisi edasıyla okuduğu dahiyane şiirleri, akıldolu bilmeceleri, sırdolu yaşam öyküleriyle çok sevdik. O ise bizi kalkış saatine geç kaldığımız, bilmecelerini sürekli bildiğimiz, sevdiği bir şarkı çalamadığımız için hiç sevmedi, biliyoruz. Olsun...

*** Ankara'nın sabahı buz gibi amına koyim!

*** Ankara'nın akşamı da buz gibi amına koyim!

*** Yeri gelmişken: Ankara'nın öğleni niye o kadar sıcak amına koyim?

*** Ankara çok değişmiş bee... Anne tarafı (bkz. teyze, anane vb.) Ankara'dadır ama ben en son 7-8 sene önce gitmiştim. Sanırım Armada yeni yeni ünleniyordu, binasının etrafı boştu. Şimdi gördüm ki etrafı felaket gelişmiş. Takdir ettim Ankara'yı. Ankara ki, İzmir'le beraber en sevmediğim 2 şehirden biridir. Çok gezemedim eylem nedeniyle ama hani az daha gezsem "taşınırım lan ben buraya!" diye içimden geçirmediğime şükrediyorum çok gezemediğime... Yakın zamanda anne tarafına akraba ziyaretine başlıyım bence ben.

*** Eylem sabahı Ulaş'la, bizim üniversiteden mezun olan arkadaşlardan Hüseyin'in evine gittik. Sonra da yine mezun olup Ankara'ya dönmüş olan Selen'i alıp gün boyunca bu 4'lü ağırlıklı takıldık. Eylemden sonra da konsere kalmak yerine bir yerlere oturup muhabbet ettik. Çocuklar gibi şen idik. Güne 2 teyzemiz damgasını vurdu, sosyolojik açıdan;
Ulaş bir süredir göremediği yakın arkadaşı Selen'i ilk gördüğünde sarılıp özlem giderirken:
Teyze: Ay, ay, ay yapmayın böyle şeyler sokakta yapılmaz!
(Biz dumur tabi haliyle)
Hüseyin: N'oldu teyze?
Teyze: Sokakta öpüşmeyin, haram, başımıza taş yağacak!
H: Teyze öpüşmediler, sadece sarıldılar, gel ben de sana sarılayım:D
T: Ay git, git git! Yaklaşma bana! (Teyze 70+ yaşın verdiği yorgunluk, elinde baston, 0,5 cm uzunluğundaki adımlarını sıklaştırarak uzaklaştı)

Kortej oluşturulduğu sırada ön bölümden fotoğraf çekelim dedik. Ulaş çekiyo, Selen ve ben yanda muhabbet ediyoruz. O sırada 2. teyzemiz olaya dahil oldu:

Teyze: Ayyyyy, ne yazmışlar oraya yaa!:( (Pankarta bakıp)
Ben: Ne yazmışız teyzecim, hayırdır?
T: Tayyip defol yazmışsınız işte!
B: Defolmasın mı yazsaydık teyzecim?
T: Yahu tabii defolup gitsin de, sizler öğrencisiniz, defol yazıp kızdırmayın gönderir polisleri hepinizi dövdürtür!
B: Yok teyzecim dövdürtmez, niye dövdürtsün bi defol dedik diye, aaa...
T: E, geçenlerde gene zavallı gençleri dövdürtmüş ya işte "xxx"de!!! Çok âhımı aldı bu gençlere yaptıklarıyla o Tayyip!!! (hatırlayamadım neresi dediğini, herhale bir Ankara semtiydi)

*** Keşke solculuk, bazılarının da düşündüğü gibi, bikaç türkü, marş bilip, birkaç isim sayabildiğinde olunabileceği gibi birşey olsaydı:) Dinleyemiyorum azizim türkü, ne yapayım? Neden hala yadsınıyorum anlamış değilim amk.

*** Solda hala bir sigara otlanması sorunu mevcut.

*** Neden Genç-Sen 11'de de biz 13'de yapıyoruz eylemi konusunu keşke Ankara'dan tekrar Bursa'ya dönerken otobüste yapmasalardı da sabahtan akşama kadar bu konuyu düşünüp kafa patlatmasaydık:)

*** 100 kişi olamazlar dediğimiz Genç-Sen, diğer siyasetlerin de desteğiyle oldukça kalabalık bir şekilde doldurdu caddeyi. Gözlerimiz yaşardı. Yaşardı, çünkü biz ne bok yiyecektik? Tüm siyasetler orda, bize bir tek Gençlik Muhalefeti kalıyor, biz en fazla 100 kişi oluruz dediğimiz biz ise sırf Ankara Kolektifleri'nin 400-500 kişiyle yaptığı katılımla, yoğun ve uzuuun bir şekilde doldurduk caddeyi. Gurur duyduk:D

*** Ne kadar eğlendiğimi, otobüse bindiğimizde Ulaş'ın ev arkadaşı "mp3 çaların var mı yaa" dediğinde "aa, var tabi" diyip telefonumu çıkarıp kulaklığıyla verdiğimde "ulan naptım yaaa!" diye içimden haykırdığımda daha çok anlamış oldum. İnsanın beyni eğlenceyle manipüle olabiliyormuş demek ki. Normalde cesedimi çiğnemeniz lazım otobüs yolculuğunda telefonumu alıp beni müzikten, iletişimden ve internetten ayrı koyabilmek için!

*** Uzun yazı okuyamıyorum ve okuyamadığım gibi yazamıyorum da. Sıkılıyorum amk. Ve şuanda da sıkıldım. Devamını yazarım belki ilerleyen zamanda, hiç sanmıyorum gerçi ama olsun... Hadi kalın sağlıcakla!

Çarşamba, Kasım 03, 2010

Çakmak Gazı Bitince Biz De Yenilmiş Sayıldık

Tam hatırlamıyorum ama sanırım 3 gün kadar önce çakmak gazımız bitti. Bizim öğrenci evinde işler şu şekilde yürür: Bir şekilde bir yerlerden çakmak temin edilir. Tamam tamam, hacılanır. Sonra o çakmak bitene kadar kullanılınır, araya dış mihraklar girip hacılamazsa, ki zordur bizden çakmak hacılanması, bitince de çakmak gazıyla doldurulup tekrar kullanıma hazır hale getirilir. Ama birkaç gün önce çakmak gazı bitince almaya üşendik (hala da yok gazımız:/) ve mevcut çakmakları bitene kadar kullandık. Ev arkadaşımın çakmağı hala bitmedi. Benimkiler tükendi. Dün gece yatarken de ev arkadaşım kendi çakmağını almış yanına. Yaklaşık 11 saattir her sigara içişimde ısıttığım koltuktan üstümden yorganı savuraraktan (öğrenci evi amına koyim ne bekliyosun, bu havada doğalgaz mı yakalım?) tıpış tıpış gidip mutfağa ocaktan sigaramı yakıyorum. Yaklaşık 1 paket kadar sigara içtiğim bu süreç içersinde defalarca kalktım. Düzenimiz alt üst oldu anlıcağınız. Çakmak gazsız yapamıyoruz. Hayatımız değişti. Sokaklara kusar, duvarlara sıçar olduk. Eski hayatımı geri istiyorum! O eski güzel günlerimi... Gençliğimi verin ulan bana!!! (Tamam yeter bu kadar cıvıma..) Bursa ve civarında oturan varsa rica ediyorum çakmak gazı hediye etsin evimize...

Dipçik: Gelirken 1 paket sigara (Gri West, kısa) ve 1,5 litrelik IceTea Limon alırsan sevinirim.

Deprem

Oldu lan! 2-3 gündür kimseye çaktırmasam da 4-5 kere deprem olduğunu hissetmiştim. Bu sefer de ilk 5 saniye içimden "amına koycam ama heee, ne lan bu gene deprem oluyo gibi hissediyorum" dedim ama sonra ev arkadaşım gözleri 19 inç monitör kıvamında "deprem oluyo lan" diyince, "ohhh, bu sefer kolpadan hissetmiyomuşum" dememle "ulan ne diyorum resmen deprem oluyo" demem bir oldu. Laf aramızda ufaktan tırsarım depremden. 17 Ağustosu ve 12 Kasımı (yani 2 büyük depremi) saniye saniye hissetmiş bi insan olarak...
Gece gerçekleşen deprem baya uzun sürdü yahut bana öyle gelmiş de olabilir. Tahminimce 15 saniye civarındaydı. Hayır amına koduum bitmeyince insan da bi mallıyo! Naapsam acaba diye. Öyle orda burda söylenen "kolon altına girin", "masa altına saklanın", "tezgah altı muamele yapın" (bu sonuncu farklı bişeydi sanırım, neyse) yalan dolan monşer... İnsanın aklına gelmiyo. Ben depremlerde napıyorum mesela? 17 ağustosta yaşımın da kemale ermemiş olması ve hayatımda ilk defa depremi yaşıyor olmam nedeniyle ebeveynlerimin yanına koşmuştum. 12 Kasımda haber izliyoduk ebeveynlerimle salonda. Uzanır pozisyondaydım, istifimi bozmadım "bu ne lan, buna da deprem mi diyosun sayın tanrım? Ben 17 ağustosu yaşamışım amk" tadında bi pişkinliğim mevcuttu sanırım. Dün geceyse ayağa kalktım. Neden bilmiyorum ama tam olarak deprem olduğunu algıladıktan sonra yatar pozisyondan ayağa kalkmış hale geçmiş buldum kendimi. İlginç...
Depremden hemen sonra tek merak edilen şey şiddetidir. Hele gece saatiyse ve çok şiddetli değilse (yani merak edilcek olanları merak etmeye gerek yoksa bkz. sevgili, ebeveyn, kankalar vs) sadece "kaç büyüklüğünde oldu lan acaba" sorusu beyin duvarları arasında bi o yana bi bu yana vurur durur. Direkt olarak gugılladım. Ve şunu farkettim ki, ne kandilli rasathanesi, ne deprem aplikasyonları, ne richter ölçeği, ne tv, ne yazılı medya hiçbiri Twitter kadar hızlı değil. Depremle ilgili tüm detayları Twitter'dan öğrendim. Velhasıl merkez üssü Saros olmak üzre 5.1 büyüklüğünde olmuş efendim. Geçmiş olsun hepimize :D

Pazartesi, Kasım 01, 2010

Taksim'de Terör & Türban

Diil lan, diil. Bayram için İstanbul'a ebeveynlerimin yanına dönceğimi öğrenen bir Burak-sever canlı havai fişeği gösterisi yapmak istemiş meğer. Ha ama "canlı" olması işleri biraz karıştırmış tabii. Sevgili hayranım havai fişek gösterileri pek özümseyememiş olsa gerek ama yüzüne vurmayalım ayıbını. Hemen yediniz terör merör diye siz de yeaa...
Bir de türban aşağı, türban yukarı konuşulup duruyo son günlerde, o da gözümden kaçmış değil tabii ki. Hele şu Kpss sınavı girişinde aranmamaları falan fişman... O kadar sıkıldım ki şu türban muhabbetinden, geçmişiyle, günümüzdeki tartışmalarıyla. Hani utanmasam ben de giricem burda bu mevzuya ve canınızı sıkıcam. Ya da türbanlısına da, türbansızına da, konuya girene de, girmeyene de patlıcan okşatıcam o olcak sonunda! Yeter amk, aaa, bu da kafa dimi!!11!!!!YÜZONBİR!!1