Perşembe, Eylül 30, 2010

Yıl İkibinon

Hala büyük bir şehrin büyük bir ilçesinde elektrik kesiliyo amına koyim!!!!11!!!1BİRBİR!!!1

Çarşamba, Eylül 29, 2010

Erkekler, Kadınlar, Geçmişler...

Üsturupsuz Yazar nickli hanımın bloğundaki (http://usturupsuzyazar.blogspot.com/2010/09/merak-hastalk.html) yazıyı okuduktan sonra yorum yapayım dedim ama yorum öyle dallandı budaklandı ki ayrı bir blog yazısına dönüştü iyice. Ben de sıkmamak adına burdan yorumlayayım dedim.
Konumuz kadınların ve erkeklerin ilişki içersinde karşı tarafın geçmişini kurcalaması... Sanırım birçoğumuz bunu yapıyoruz. Ben de zamanında az yapmadım. Peki soktuk diyelim burnumuzu, sonra ne olcak? Şunlar:

Erkeğin geçmişi kalabalıksa: Kadın bi tribini atar öncelikle. Bazısı abartır ayrılmaya kadar götürür. Ama ilişkilerde kadın hep affedici taraftır. Hiçbir tepkisi erkekler kadar üst şiddette olmaz (trip konusunu hariç tutuyorum, o konuda su dökemeyiz ellerine). Daha sonra muhtemel olan aşama kadının küsmesi ve bu dönem içindeki ağlama krizleridir. Akabinde de sürekli laf sokmalar, kafadaki "ulan benle de yatıyo ama acaba Ayten onu daha mı mutlu ediyodu? Peki ya Fatma'yla ne yaptılar? Ulan keşke Şevkiye'yi araştırmasaydım benden daha güzel resmen!" gibi gibi sorular coşar. Kısacası: ilişki boka sarar.


Erkeğin geçmişi yok denecek kadar azsa: Bu durumda karşı tarafın geçmişi önemlidir. Eğer karşı tarafın geçmiş defteri kabarıksa 2 durum gözükebilir:
1- Kadın "ulan toysun daha, bi siktir git kendini aş da gel amk" diyebilir
2- Kadın "ayyy canım kıyamam kııızzz. Buna kuku göstersen bomba sanar polise teslim eder" diyebilir.
2 durum da erkek açısından kötüdür. 1. durum kadın açısından da kötüdür. Ve her iki durumda da ilişki boka sarar.

Kadının geçmişi kalabalıksa: Oyyyy... En vahimi. "Vay orospuuuuu" durumu. Emre Yılmaz'ın Şeytanın Fısıldadıkları kitabında çok sevdiğim bir sözü vardır: "Kadının çapkınına orospu, Erkeğin orospusuna çapkın denir" diye... Hakketen ne kadar da doğru laf. En azından Türk milletinin gözünde. Kadının geçmişinin kalabalık olduğunu öğrenen erkek için ilişki %90 ihtimalle zaten bitmiştir. Bir gelecek yoktur. Kadın bu aşamadan sonra ya ayaklı kukudur ya da ex-sevgilidir artık. Kimi tiplerde durum dayak atma gibi gudik bi duruma kadar gidebilir. Serde "delikanlılık" (!) var ya amk... Neyse, kısacası ilişki boka sarar.

Kadının geçmişi yok denecek kadar azsa: Yine karşının -erkek tarafının- geçmişi önemlidir. Erkek geçmişinde am üstünde fındık kırdıysa durum erkek için süperken kadın delirir (bkz. durum 1). 2 tarafın da yok denecek kadar az ise bu 4 ahval içersinde en tatlısı, en sevimlisidir. 2 tarafın da kafası rahattır. 2 taraf da temkinli davranır, öyle hemen ilk günden hoppala yârim yaz geldi durumu yoktur. Herşey için beklenir. Haa ama çok beklenirse erkeğin gözü dışarı kayar. Veeee kaçınılmaz son: ilişki boka sarar.


Kıssadan hisse: her durumda ilişkinin boka sarabilitesi vardır. Anlayış sınırlarının aşıldığı bazı özel durumları tüm opsiyonlardan uzak tutuyorum. Mesela, kimi erkek var bakir olsun, sevgilisi 252870372935 kişiyle beraber olmuş olsun umursamaz. Kişisel notum: Godoş musun amk, o kadar da değil!!!!111!!BİRBİR!!1! Ha ama her kadın ve her erkek için olması gereken maximum sayı diye bir göreceli durum vardır. Kimi kadın "aaa 2 kişi mi sadece bişey olmaz" der (gene takar kafaya fakat piskopata bağlamaz). Ya da kimi erkekte de görülebilir bu durum. Lakin işin görecesinin ucu öyle kaçıktır ki çok çok nadiren bu anlayış karşılıklı gösterilir. Zor beee...

Dipçik: Incubus - Love Hurts http://fizy.com/#s/1dl8qe

Mim !!1!11!!!BİRBİR!!1

İlk mimimi (mimin ne demek olduğunu öğrendikten birkaç gün sonra) sayın AD tarafımdan (biraz zorlamayla da olsa:P) almış bulunmaktayım. Mimimiz:

"Hayatınıza uygun fon müziği. Fon müziği derken sözlü tabi ama sözleriye değil sadece müziği ile olucak. 3 şarkı seçeceksiniz"

http://fizy.com/#s/1m187i Massive Attack - Angel. Müzik türü (bkz. janrı) olarak TripHop, Chillout ve türevi müzikleri dinlemeyi sevdiğimi daha önce de belirtmiştim zaten. Bu tür müziklerin kanımca "baba"sıdır bu şarkı da. Lav yu lav yu lav yu lav yu....

http://fizy.com/#s/15c2te Infected Mushroom - Heavyweight. Snatch filmini sevenler Brad Pitt'in son dövüş sahnesi üzerine bu şarkının konmuş halini youtube'dan bulup izlemesini önerebilirim.

http://fizy.com/#s/1bxiaa Parov Stelar - Lost In Amsterdam. 3. şarkıyı seçmek zor oldu. Ama sanırım bu olmalı.

Şimdi sanırsam benim de mimlemem gerekiyor. LoLLa hanım, Telekinesis bey. Geçmiş olsun ikinize de efenim.

Pazartesi, Eylül 27, 2010

Mim?

Nolur biri "mim" ne demek açıklasın lan?! Birkaç blog'da gördüm. Ufaktan bişeyler canlanır gibi oldu da konuyu tam olarak anlayamadım amk :/

Ezel

Hayatı boyunca adam gibi bir adet dizi bile takip edememiş olan ben, her dizi izleyene "ulan her hafta nasıl takip edebiliyosun" diye garipseyen ben, ardarda download ettiği dizileri izleyip 2 günde sezon bitirenlere mutant gözüyle bakan ben, geçtiğimiz sezon her pazartesi saat 8'de televizyon karşısına oturup büyük bir heycanla Ezel takip eden gene ben... Kısacası hayatımda ilk defa 1 sezon boyunca bir dizi takip ettim. Nasıl gururluyum anlatamam. Akşama yeni sezonun 3. bölümüyle karşımızda olcak Ezel ve resmen hala o ilk günkü heycan var içimde, midemde kelebekler uçuşuyor monşer. Kendisini zerre sevmesem de Behlül ve kendisini nerdeyse kendim kadar sevdiğim Haluk Bilginer'in katılımlarıyla iyice Guy Ritchie filmlerine döndü bi de dizi... Snatch veya Lock, Stock and Two Smoking Barrels (şu filmi her telaffuz edişimde ya da yazışımda bir darlanıyorum ki sorma amk) tadında oldu, birçok olay + birçok ünlü oyuncu = kesişmeler vs... Zaten kim yan rollerdeki oyuncuları bile sokakta görse tanımaz? Tamam bi kısmımız tanımaz. Onlar elitimtrak (ama sadece -trak) insanlar, beğenmezler Ezel'i, ezerler, yabancı dizileri takip edebilirler sadece. Bir de üstüne bu 2 isim ki biri zaten duayen diğeri de geçen sezon Ezel'le birlikte en çok reyting toplayan 2.dizinin (olduğunu sandığım) başrol oyuncusu. "Para sıçtık geçen sezon, bu sezona da böyle bir giriş yapalım dedik" kokusu buram buram...

İddaalı bir yorum olabilir ama kanımca gelmiş geçmiş en iyi Türk yapımı dizi. Belki diğerlerine hakim olabilseydim onları da beğenirdim, bilemedim. Ama izlediğim kadarıyla şimdiye kadar ki en daşşaklısı bu. Keşke kendisini çoook sevsem de (sanırım üst paragraftan siz de anladınız bunu) H. Bilginer yerine o role Şener Şen geleymiş. Sanırım konuşulmuş ama bağlanamamış. Neyse tesellisi bile fevkalade. Asıl istediğim ise zirvede bırakıp tek sezonda dizinin bitirilmesiydi. Zira geçen sezon bir ara feci halde yavaşladı dizi. Zaman geçirmek için topu kendi yarı sahasında çevirdiler. Öyle ya da böyle sezonu tamamladılar. Ama yeni katılanlarla sanki dizi biraz daha farklı bir boyuta taşınıyor gibi gibi... Hadi hayırlısı...

Cumartesi, Eylül 25, 2010

Careful

the blog you're about to enjoy is extremely nonsense*.
Decaf
Shots
Syrup
Milk
Custom
Drink

*special thanks to sloganın zihnimde canlanması için gerekli koşulları sağlayan Starbucks kupası...

Cuma, Eylül 24, 2010

Radyo


Radyo dinlemek gibi bir tutkum yok. Lakin dün gece yatarken, telefondaki mp3'lerden daha farklı birşeyler dinleme aşkıyla tutuşmaya başladım. "Beni anca radyo paklar aga" diyip başladım turlamaya radyo frekanslarını. 108.00'dan aşağı doğru yardırdım. Ben ki Chillout, Lounge, Ambient müzik sevicisi insan, bir tek Lounge o2'yi bilirdim bana hitap eden. Meğer tam 4 tane (en azından benim bulduğum) bu tarzları çalan radyo varmış. Anlamsız bir mutluluk çöktü, sanırım bu tarzlar ülkemizde pek yaygın dinlenen olmadığından ötürü. Sen de bu tarzları seviyorsan, kesinlikle her birini tavsiye ediyorum:

96.0 Lounge o2
100.2 Power XL
102.0 Lounge FM
107.4 Radyo Voyage

Çarşamba, Eylül 22, 2010

Sanat Galerisine İçki Baskını!

Diyosunuz sayın medya da hakikaten nedeni içki mi ulan? Az önce okurken haberi, mantığım almadı durumu. Zira bu sanat galerileri Tophane, Beyoğlu'nda. Ulan Beyoğlu dediğin yerde birincisi İstiklal var. İçki satmayan mekan yok, bazı mekanların içlerinde sigara da içilmiyor, eline içkisini alan kapı önünde sigara içiyor. Dahası, ulan be annesine sapladığım İstiklal'in 2 sokak aşağısı Tarlabaşı... Travesti desen gırla, uyuşturucu/uyarıcı satışları desen Türkiye'de ilk 3'tedir heralde. Her türlü pislik var. Bir sokaklar var dimağın donar! E be koduğum geri kafalı insanları ne diye gidip adamları sıra dayaktan geçirirsin? Diye düşünürken bir de şu sanat galerisinde neler yapıyolarmış lan, belki sadece medyaya yansıtılan sebeptir içki dedim ve araştırdım. Ulan tabii dayak yersin! Galeriden bazı parçalar:
* Ters basılmış Ay-Yıldız
* Türkiye haritası, doğudan akrebin zehirli kuyruğu çıkmış
* Atatürk ve bir çarşaflı kadın elele tutuşmuş
* Melek kanatlı Atatürk yere düşmüş halde
* Cami resmi, yanında 4 yarı-çıplak kadın, minare gibi kollarını yukarı kaldırmış
ve daha nicesi... Extramücadele isimli bir topluluk, ya da dernek artık her neyse, tarafından yapılmış. Bence asıl nedeni budur. Bu sanat eserleridir. Ha bana kalsa, ben eğlendim ama Türk milletinin kutsal saydığı ya da kutsallaştırdığı birçok değeri tiye almışsınız. Haklı bir sebep olduğunu savunmuyorum, söylediğim gibi benim hoşuma gitti. Fakat büyük bir cesaret örneği, yenilen dayaktan da belli. İyi kurşuna dizmemişler...

Bu Ezanlar ki

Şahadetleri uykumu kaçırma sebebi. Ebedi evimin içinde imam efendi. Odamda olsan anca bu kadar net duyarım seni sayın imam! Nasıl bir ses sistemidir bu? İlla uyandırmanın ne alemi var? Bana da yazık lan :(

Aslanın Maceraları

Aslanla eşşek, monoton hayatlarından sıkılırlar. Napsak netsek diye düşünürken, aslanın aklına parlak (!) bir fikir gelir. "Hadi birbirimizi sikelim" der. Eşşek de kabul eder. Tabi ormanlar kralı aslan, "ilk ben sikicem, ona göre akıllı ol" der. Durumu kabullenen eşşeğin arkasına geçip çata çuta girişir. Bir süre sonra, aslan eşşeğe "hacu bi dön de güzel suratını göriyim çakarken" der. Eşşek çevirir kafayı, suratta acı bir tebessüm tabii. Aslan gururlu... Neyse velhasıl aslan işini bitirir. Sırası gelen eşşek geçer aslanın arkasına saplar aleti. Paaat küüt, aslan acı içinde inlerken, eşşek der ki "kaaarşim bi dön de güzel suratını göriyim çakarken". Aslan: "kafamı çevirebilsem ananı sikicem!!"

Yine günlerden bir gün aslan takılıyo ormanda, çay kahve artık alla ne verdiyse... Tavşanı görür. "Gel lan buraya keranacı" diye çağırır tavşanı. Tavşan hoplaya zıplaya varır yanına "buyur abi" der. "Nerde lan senin şapkan" der aslan, yapıştırır 2 tane suratına, "siktir git şimdi" der. Tavşan gider. Ertesi gün gene canı sıkılan aslan tavşanı tekrar görür, bu sefer akıllanan tavşan şapkasıyla volta atmaktadır ormanda. "Gel lan buraya piç" diye çağırır aslan tavşanı. "Buyur abi" der demez, "bu şapka ne lan böyle" der aslan yedirir 2 tane daha... Günler böylece geçer gider, "hani şapkan", "bu şapka ne lan" diye diye... Ama artık aslanın bundan da canı sıkılmıştır. O gün farklı bişey yapıyım bu ibne götverene der. Çağırır gördüğünde tavşanı ve "git bana marlboro al lan sıfatını siktiğim" der. Tavşan da "kısa mı olsun uzun mu abicim" diye sorar. Aslan şöyle bir bakar, "hani ulan senin şapkan" der yapıştırır 2 tane...

Şimdiiii çocuklar... Gelelim domatesin faydalarına. Domates, kanseri önlemeye yardımcıdır. Birçok da vitamin bulundurur içersinde. Vitaminler kabuğundadır. Yani? Yanisi şu, kabuğunu soyup da yemekle uğraşan hasta ruhlu insanlar, kasmayın abicim, bak vitaminini kaçırıyosunuz caanım meyvenin. Ha yeri gelmişken, domates bir sebze değil, meyvedir. Meyva diye de birşey yoktur. Makine/Makina mevzuusu da hep yanlış anlaşılmalara vesile olmuştur. Makine doğrusudur. Bir defa ingilizcesi Machine... Machina olsa, tamam sen haklısın canım kardeşim.

Aslana gelince... 1. hikayedeki "okuduğumuzu anlayalım" köşesinde şu açıklama var olmalıdır: Eeee... Bilemedim. Her zaman daha büyüğü vardır gibi birşey olabilir. Olmaya da bilir... Ben Mandingo diye birini biliyorum, daha büyüğü yoktur bence hacu. İbretlik adamın mal varlığı. Neyse... 2. hikayedeki önerme ise açık: Mevzuu çıkartmak istedikten sonra çıkartırsın. Bizdeki "gözünün üstünde niye kaş var lan" ya da "ne bahıyoon?" cümlelerinin uzun halidir 2. sıradaki aslan macerası. Hadi kalın sağlıcakla...

Pazartesi, Eylül 20, 2010

Karmacoma, Jamaica Aroma


Toy-like people make me boy-like.

Parov Stelar

Ulan yine bu sene içinde, yanlış hatırlamıyosam 10 Nisan'da gelmişti Parov baba. Tam vize zamanına denk geldiğinden gidememiş, çok üzülmüş, üstüne daha geçenlerde "ulan bir daha ne zaman gelir acaba?" diye düşünürken az önce 15 Ekim'de Ghetto'da performans sergileyeceğini gördüm. Çocuklar gibi şenim amk :) Ama bi yandan gel gör ki okul açıldı amına koim. 15'ine kadar burda dursam peder bey hayırdır lan dicek. Gitsem de gelsem ayrı bi dert. 35 TL bilet, 40 lira da gel gitle olcak sana 75. Ooof of... 22 yaşındaysanız hayat çok zor amk.

Cumartesi, Eylül 18, 2010

Kaç Kişi Online Widget'ı Olayı

Bazı bloglara girdiğimde olmadık yerlerde "1" sayısı çıkıyodu, yanında da bi amcamız yürür pozisyonda... Anlam veremediydim ne olduğuna. Günlerdir harıl harıl aradığım müzik ekleme widget'ı için uğraşırken (hala bulamadım, her siteye girdim sanırım) baktım o amca! Ulan meğer o an kaç kişi var onu gösteriyomuş. Hiçbir sitede de 2 diye görmedim ne hikmetse. Ne işinize yarıyo bu widget hacu? Sevinen ya da üzülen var mı ordaki sayıya göre? Valla kendimi düşünüyorum, zaten günün çoğunluğunda o sayı banko 0 bi kere... Geceleri 1, ben oluyorum o. Nadiren de 2 olur heralde, benle birlikte o an es kaza biri daha girdiyse. Ama napıyım yani o an biri varsa? Oleeey biri var diye bişi yok bi defa. O ne amk çocuk musun nelere seviniyosun? Aaaa biri girdi bak diye bişi de yok zira girenin ikram falan beklemediği aşikâr. Eyvaaah biri girdi diye bişi de yok, götünü sikmicek sonuçta giren, okucak, belki bi güzellik yapıp yorum da yapıcak, sonra kapatıp gidicek... E aynı odada, çıplak olmadıktan sonra (erkekleri kastetmiyorum, bıyıkaltı gülenlerin bıyığını sikerim) benim ne yararım var blogumda başbaşa olmaktan? Siktir edin lan böyle şeylere takılmayın. Valla lan. Bak bana, dünya sikime minare götüme hacu... Ben yazarım, okuyan okur, okumayanların canı(-na sıçayım) sağolsun :) Hadi silin o widget'ı. Hadi, hadi bakma öyle melül melül...

Cuma, Eylül 17, 2010

Odamdaki İnanılmaz Mantık Hatası

Sigaramı yuttu sıçtığımın odası. Az önce içinden 2 dal içtiğime adım gibi eminim. Annem ve ben seferber olduk, hatta bi yerden sonra iş hırsa büründü. Hatta ve hatta belli bi yerden sonra iş bu sefer mantıksızlığa doğru geçti. Odamda ararken bi anda kendimi "olm acaba buzdolabından bişi alırken elimdeydi de o arada buzdolabının içine bıraktım?" diye buzdolabında buldum kendimi. Tekrar gözümü kapatıp açtım anaaa klozetteyim. Fiyuuuu, bi baktım balkonda saksıların arasındayım. Bir baktığım yere 50 kere daha baktım. Odanın içinde didiklenmemiş milimetrekare, pixel kalmadı. Ama yok... Çok enteresan! Kardeşim yok, annem de babam da sigara içmiyor. Eee nerde ulan o zaman bu paket? Bugün hiç giymediğim pantalon/şortlarımın bile cebine baktım. Yok, yok, yok... Sonra ben kendi evimdeyken buraya misafirliğe gelmiş birinin sigarası kalmış evde. Onu verdi annem. Sinirli ruh halim geçti ama acımız büyük... Sevgili West Silver Edition (bildiğin gri west amk), eğer bir şekilde beni duyuyorsan, görüyorsan (görüyosa ağır taşşak geçiyodur şimdi) lütfen gel. Söz içmicem. Tek amacım nerelerdeydin bunca saattir anlat bana, bilmek istiyorum...

Çarşamba, Eylül 15, 2010

6-7 Yıldır Sigara İçiyorum

Ama hala amına koduum sigarasını tersten yaktığım, söndürürken elimi yaktığım, gözüme duman kaçırdığım oluyo... Gerizekalı mıyım neyim, anlamadım. Bi insan 6-7 yıldır hergün ortalama 20 kere aynı şeyi yapıp da hala nasıl ara sıra da olsa yanlış yapabilir?!

Salı, Eylül 14, 2010

Nostalji Köşesi: Kumbara

Şu İşBankası'nın kumbaralı reklamını gördüm de az önce. Benim de vardı öyle bi kumbaram. Ama bu yazıyı yazdıran asıl neden başka bir kumbara. Yanlış hatırlamıyosam VakıfBankası'nın çıkarttığı bir kumbara vardı bende, hem de 2 adet. Robot şeklinde. Büyükçe bişeydi. Beyaz renkli, yer yer sarı bölgeleri vardı. Daft'ın elemanlarından kaskının göz kısmı uzunlamasına olan gibi gözü vardı, kırmızı renkteydi burası. Para atma yeri sırtındaydı. Kumbara olarak değil oyuncak olarak kullanırdım. Annemle biraz evvel evin altını üstüne getirdik ama bulamadım ne yazık ki... Ah ulan, çok üzüldüm yaa... Küçükken acaip fazla oyuncağım vardı, yüzlerce arabam, binlerce parça legom, ıvırlar zıvırlar... Büyüdükçe yavaştan elden çıkarmaya, etraftaki çocuklara ya da akrabaların çocuklarına vermeye başladık. Keşke vermeseymişim. En azından o robot kumbarayı... Ağlıcam amk :(

Dipnot: Kime verdiysem atmadıysa / kırmadıysa ve burayı okuyosa geri versin lan, kocaman adam olmuştur şimdi :(

12 Dev Adam Dünya 2.si

Olmasına rağmen bazı kendini bilmezler atıp tutmuş etrafta. Amerika eksikse de en iyi oyuncularımızın başında gelen, turnuva ilk 5'ine seçilen Hedo NBA'de, adamların kadrosundaki orta seviyedeki adamlar kadar bi oyuncu zaten. Durant, Billups, Derrick Rose, Odom, Gay, Iguodala... Hidayet'ten, Ersan'dan iyi ya da onun ayarındaki basketçiler. Semih'le, Barış'la anca bu kadar oluyo amk! Ayrıca, gümüş aldık lan, ne güzel işte... Altın takıp boynumuza kroluk mu yapsaydık? Zenci krolara yakışır altın kolye, layıklarını da buldular. Şeklimizi koyduk, gümüş iyidir hacu...

Pazartesi, Eylül 13, 2010

Tehlikenin Farkında Mısınız?

Sevgili vatandaş! Ülkece çok kritik bir dönemin eşiğindeyiz! Önümüz tam anlamıyla karanlık. Niye mi? Hacu referandum bitti, üstüne birileri sitem ediyo, birileri seviniyo, birileriyse geyik yapıyo falan fişman. Basketboldaki Dünya Şampiyonası da bitti. Eee? Milletçe artık ne konuşcaz lan? Facebook'ta ne paylaşımları yapılcak? Acaba 1 ay öncesindeki gibi komik paylaşımlara dönebilecek miyiz? Nasıl adapte olucaz basketbolsuz ve referandumsuz hayata? Haftaya Fb - Bjk maçı var, kotarır mıyız durumu acaba? Hiç sanmıyorum. Sıçtık azizim. Bence kaos ortamına sürüklenicez. Bu ortamdan yararlanmak isteyen iç ve dış güçler olcak. Ama onlar zaten vardı dimi lan? Sikiyolar belamızı falan... O yüzden fazla panik yapmaya gerek yok gibi de aslında... Oluruna bırakalım amk. Haftaya Fb-Bjk maçı var, ekim başlarında Almanya'yla maç yapcaz, sırf Mesut Özil üzerinden bile türlü geyik döner. Hem belki şansımız yaver gider de gene birilerinin pornosu falan çıkar, ne biliyim biri birini keser 82 parça porselen yemek takımı gibi ve buna ayaklanırız ya da yabancı ülkelerden bir diplomata bizimkilerden biri posta koyar falan... Olur yani... Bak yazdıkça umutlarım yeşerdi. Gündemsiz kalmayız allaaa şükür. Haydi rastgele...

Pazar, Eylül 12, 2010

Aslan ve Ceylanın Hikayesi

Dün gece Küçük Beyoğlu'nda kadim dostlarımda oturup eğlenirken, Mustafa Tezgi isimli son günlerin en seksi insanı, zekasına gurbaaağğn olduğum arkadaşımdan bir atasözü mü diyim, özlü söz mü diyim ne diyeceğimi bilemediğim birşey öğrendim. Gerçi daha sonradan birçok kişinin bunu daha önce okuduğunu da öğrendim, niye cahil kalmışım diye üzüldüm bi an için. 2-3 saniye sürdü üzüntüm, sonra geçti hemen...

Afrika´da her sabah bir ceylan uyanır.
En hızlı koşan aslandan daha hızlı koşması gerektiğini, yoksa öleceğini bilir.

Afrika´da her sabah bir aslan uyanır.
En yavaş ceylandan daha hızlı koşması gerektiğini, yoksa aç kalacağını bilir.

Aslan ya da ceylan olmanızın bir önemi yok.
Yeter ki, güneş doğduğunda, koşuyor olmanız gerektiğini bilin.

Dipnot: @Mustafa: seni seviyooreee

Yes Man'ler Fark Attı

Yeni anayasamız vatana millete hayırlı olsun. Gerçi pek "hayır"lı olmadı:) Neyse efendim, kaybedenlerin yanında olmaya alıştım. "Evet diyenler şöyledir böyledir" gibi faşo söylemlere girmiyorum. Demokratik bir ülke, kim ne istiyorsa onu seçebilir. Tebrikler sayın "evet"çiler. Ben en son 2007 seçimlerinde kazanmıştım. Fenerbahçeli oluşumun bununla bi ilgisi olup olmadığını araştırmak istiyorum. Bir daha da buraya siyaset bulaştıran top olsun!

Dünya Basketbol Şampiyonası

Dün geceki büyük zaferimizden sonra bu yazıyı yazmaya karar verdim sevgili okuyucu. Öncelikle takımımızı bu başarısından dolayı kutluyorum. Umarım -pek ümitli olmasam da- ABD'yi de geçer şampiyonluğa ulaşırız. Zaten böyle bir şampiyonada da bu başarıyı elde edemezsek, bir daha zor. Böyle bir şampiyona derken?

Arjantin'de o topraklardan çıkmış en iyi oyuncu Manu Ginobili yok. İspanya'da süperstar Pau Gasol ve çakma yıldız Jose Calderon eksik. ABD'ye hiç girmiyorum. Litvanya yakın tarihin en kötü kadrosuyla geldi, kemik kadrosundan 4-5 isim eksiğiyle... Fransa'da Tony Parker ve Joakim Noah, Almanya'da Dirk Nowitzki, Brezilya'da Nene, Avustralya'da Andrew Bogut, Çin'de Yao Ming, Rusya'da Andre Kirilenko, Kanada'da Steve Nash, Fildişi'nde Didier Drogba (Ne var lan? Sırıtır mıydı gelenlerin arasında olsa? Kesin taş gibi de oynardı!) gelmedi ya da gelemedi. Yani kısacası hemen her iyi takımın yıldızı yok kadrolarında. Bu da işlerimizi kolaylaştırdı tabii ki. Birkaç isim dışında her biri 25-30 sayı atabilecek potansiyelde isimler. Dahası bu adamlar hücumun sıkıştığı anlarda top kullanabilecek, kritik/el yakan toplarda diğerlerine göre daha rahat hücum edebilecek, atacakları sayının yanında ribaund ve asistleriyle büyük katkı sağlayabilecek ve en önemli takımlarına önderlik edecek isimlerdi. Hepsi eksik... Bizde de Mehmet Okur eksik fakat savunmaya dayalı olan oyunumuzu ancak sekteye uğratırdı, sıfır olan defansıyla... En büyük avantajımız ise seyirci! Malum şampiyona evimizde yapılıyor, seyircinin desteği yadsınamaz, ki özellikle Ankara'da oynadığımız grup maçlarında olağanüstü destek vardı. İstanbul'daki eleme maçlarında da tabii ki destek devam etti. Tribünlerdeki seyirciyi ayrıca alkışlamak gerekir.

Dün geceki Sırbistan maçına kadar tüm takımları eze eze geldik. Öyle ki, Rusya, Slovenya gibi takımların diğer maçlarını izlemeyenler "amaaan tırtmış" diyebildi. Halbusi durum şu, biz ezdik arkadaşım. Özellikle Slovenya takır takır oynadı valla, taa ki bizim maçımıza kadar. Böyle savunma, öyle yüzdeyle adamlar manyak oldu tabi. Aslında hiçbir maçta kaybederiz korkusu yaşamadım. Bu kadar üstün bir oyunla fark atacağımızı tahmin etmemiştim Slovenya maçında ama diğer maçlar için koyarız farkı diyordum zaten. Sırbistan maçından önce çekişmeli geçer dedim. O da tuttu. Takım 10 sayı gerideyken alırız maçı dedim, tuttu. Takıma güvenim tam olmasının dışında bir de bizim takımın kimyasını iyi bellemişim sanırım. Sonuç olarak, finaldeyiz. Dış etkenleri (eksik takımlar, ev sahipliği) bir yana bırakırsak, buraya gelmeyi sonuna kadar hak ettik. ABD'ye karşı ne yaparız bilemiyorum. Büyük ihtimalle yeniliriz gibime geliyor ama 2.lik ABD'nin (kadrosu eksik de olsa) katıldığı bir şampiyonada iyi bir derecedir. Tebrikler 12 Dev Adam!

Dipnot: Kerem Tunçeri ve Bjk'li Nihat Kahveci benzemiyolar mı lan?!
Dipnot II: Semih Erden'in saçlar ayyyynı Berna Laçin!

Cumartesi, Eylül 11, 2010

Yanlış Anons

Geçtiğimiz salı, ayın 7'sinde, Türkiye - Belçika futbol maçı için Saraçoğlu'na girerken büyük bi kuyruk, bir o kadar da kuyruğa kaynak yapıp yanlardan girenler vardı. Kaynak yapanları ıslıklarla, yuhlamakla ve kesmeyince küfürle uyardık ama bana mısın demediler. En son yanımızda bir çocuk kaynak yapanlara küfredicek ama heralde fazla sinirlenmekten devreleri yakmış olacak ki "kuyruğa giren orospu çocuğuduuur" diye haykırdı. Kaynak yapan demek istedi tabii. Sonra ben devreye girdim "yanlış anons beyler" diyerekten... Saraçoğlu'na giriyo olmamız güzel bir ironiydi :)

Dipnot: Fenerbahçeliyim.
Dipnot II: Nasıl da komiğim, böyle süperim, şöyle ultrayım vs...

Şunu Farkettim Ki

Referandum yüzünden ve iyice yaklaştığımız şu günlerde, gerek Facebook ve gerek türevi olan bilimum sosyal arkadaşlık sitesindeki paylaşımlar iyice zıvanadan çıktı. Artık hiç eğlenmiyorum. 1 ay öncesine kadar ne güzel komik videolar, laflar, şunlar bunlar paylaşılırdı. Şimdiyse can sıkıcı politikacılar, miting gösterileri, yok efendim recep zamanında şunları demiş, vay efendim kılıçdaroğlu şöyle ikiyüzlüymüş... Amaaaan ülkece 2 gram aklımız var, onu da şöyle konularda yalan ediyoruz. Sen Türkiye'sin yahu, fazla takma kafana böyle şeyleri :)

Referanduma 1 Kala

Ulan bayram dolayısıyla ve en ailenin en büyüğü biz olmamızdan ötürü gelen gidenin haddi hesabı yok. Komşular da cabası... Bu demektir ki, ne kadar çok kişi o kadar çok siyaset muhabbeti. Babam da sağolsun kendisini tanıdığımdan beri (bkz. doğumum) hiçbir defa birşey anlatırken kısaca anlatmamıştır. Bir de çok sinirlidir, en ufak hoşuna gitmeyen muhabbette karşıdakini pıstırmak amaçlı ses yükseltir. Hal böyleyken bu siyaset konuşmaları da oldukça hararetli ve gergin olabiliyor. Hele bir de karşısındaki "evet" diyecekse aman allaaam... Referandum yaklaştıkça iyice gerginleşiyor tartışmalar. Şimdi uyuyup referandum sonrası yaşanacak tartışmalar dindiğinde uyanmak istiyorum. Beynim aktı. Bir siyaset muhabbeti açan daha olursa toynağını sikerim, o hale düştüm. Şu ülkede her köşe başında, her kıraathane masasında, her misafirlikte Türkiye kurtarılmaya çalışılır, kimse karşıt görüşü kabul etmez, hep kafasının dikine gider ama yine de bu muhabbetler bitmez, anlaşılır gibi değil. Garip ülkenin sıradışı vatandaşlarıyız, orası kesin...

Edit: He aklıma gelmişken, sevdiğim, saydığım, aynı kafadan olduğunu düşündüğüm bir dostum kendi bloğuna şöyle bir yazı yazmış, okumanızı tavsiye eder/dilerim: http://veysonunyeri.blogspot.com/2010/09/malum-son-haftalara-dogru-feysbuktan.html

Cuma, Eylül 10, 2010

Buraya...

... siz yazılarımı okurken atmosfere iyice kapılın diye, bir müzik kutusu koymak isterdim ama sanırım blogger'da öyle bir teknoloji yok, istediğim şarkıyı koyabilceğim. Varsa bilen söylesin. Bilip söylemeyen erkekler top olsun, kadınlar bukkake'e uğrasın (bu beddua kişisine göre guuddua da olabilir sanki, tercih meselesi). Neyse, entel bir havaya bürünmek isteyenler winamp'tan ya da başka herhangi bir yerden loop'a alıp Julie London - Cry Me A River dinleyebilirsiniz. Eğlencelik bi müzik istiyosanız Röyksopp falan dinleyin. Hadi öptüm meme uçlarınızdan :*

Perşembe, Eylül 09, 2010

Bugün Bayram

Erken kalkın çocuklaaar, giyeliiim en güzel giysileeriiiii... Elimiizdeeee taazee kııır çiçeeekleriiiii, üzmeeyeliiiim bugüüün anneemiiiziiiii... Ulan küçükken sabahları kalktığımda bazen bu şarkıya denk gelirdim, bayram sabahları. Nasıl mutlu olurdum. Çıkıp kır çiçeği toplayasım gelirdi ama bilirdim ki bahçeye dalsam, yönetici toynağımı siker. Olsun diyerek, annemin muhtemelen 2-3 gün bayram alışverişine çıktığımızdaki cicilerimi giyerdim. Ayakkabımı bayrama kadar hiç giymezdim ki, bayram sabahı evde ayakkabımla dolaşabileyim*. Bir de kaçak kaçak babamın parfümlerini sıkardım. Sanki anlamıcak amk parfüm şişesinin içine girmediğim kalmış, hala çaktırmama derdindeyim. Neyse, hemen peder hazretlerile valide sultanın elleri öpülür ve tüm yıl boyunca yüzüne bakılmamış olan cüzdana ilk canlılar girmeye başlar. Sonra tek tek komşular gezilir, para vercek olanlar zaten bellidir, onların dairelerine girilir para cüzdana girene kadar oturulur. Vermicek olan fakirler ve cimrilere sadece kapıdan "hee heee sizin de" diye formaliteden uğranılır. Paralar toplanınca arkadaşlarla buluşur önce "xx teyzeler bana xx lira verdi lan" diye bi hava atılır. Alamayan apartmanın sevimsiz çocukları ezilir. Sonra toplanılan harçlıkları harcama zamanı gelmiştir. Torpil, kız kaçıran, boncuk atan tabanca, bisiklete süs, sakız, dondurma... Para bok ya... Neyse gün sonunda bitmeye yakın para anneye verilir, o ÇocukBank'tır çünkü. Dünyada parayı yatırdığında, çekmeye kalkarken miktarı azalan tek banka da bu bankadır. Neyse efenim, sonuç olarak mutlu huzurlu bir bayram kazasız belasız atlanır, diğer bayram iple çekilir.

Şimdiyse, komşuların gürültüsüyle tatsız bi uyanma, kalkar kalkmaz yakılan bi sigarayla oluşan ağızdaki 5 para etmez tatsızlık. Sonra yarım ağızla öpülen eller... Zamanında dayamış parayı, öptürmüş teyze/amca ellerini, ayağımızı alıştırmış. Şimdi feedback'ini alıyo tabi. Gün sonunda elde 5 kuruş para da yok. 7 yaşındaysanız hayat çok güzel**...

* Bizim evde ayakkabı giyilmez, normalde
** Cedric sıtaylaa

Çarşamba, Eylül 08, 2010

Daft Fiction

Ustalara Saygı Kuşağı Vol. II

"One good thing about music, when it hits you, you feel no pain."

"Some people feel the rain. Others just get wet."

"You may not be her first, her last, or her only. She loved before she may love again. But if she loves you now, what else matters? She's not perfect - you aren't either, and the two of you may never be perfect together but if she can make you laugh, cause you to think twice, and admit to being human and making mistakes, hold onto her and give her the most you can. She may not be thinking about you every second of the day, but she will give you a part of her that she knows you can break - her heart. So don't hurt her, don't change her, don't analyze and don't expect more than she can give. Smile when she makes you happy, let her know when she makes you mad, and miss her when she's not there."

Salı, Eylül 07, 2010

Dünyanın En Cenabet İnsanı

Kesinlikle Mehmet Öz.

GTA IV

Oynarken şunu farkettim, ben kendimi hiç tanıyamamışım abi. Meğer ne iğrenç bi adammışım ben?! Neden? Ulan kaç kere önüme seçenek sunuldu oyun tarafından, "Bu adamı öldür ya da yaşamasına izin ver, seçim senin" diye, hepsinde öldürdüm. Birinde bile es geçmedim. Dahası da var, bir görev sonunda 2 kişiden birini seçmem gerekiyodu, ben öldürünce çıkarım olacak olan adamı öldürdüm. Öldürünce evi senin oluyo otomatikman. Ama şüku ev haa. Bilardo masası var, eve hatun atınca yapcak aktiviten oluyo (yatağa atsana ulan evdeki en iyi aktivite odur, diyenlere: yok abi, yatağa atılmıyo oyunda). En kötüsü ise bir bölüm sonunda sana daha yakın davranan, içten bi adamla kardeşi olcak şerefsiz arasında seçenek veriliyo, birinden birini öldürceksin. Kardeşi de polis departmanının başına geçicek olan şerefsizin biri. Ben gittim bana içten davranan adamı öldürdüm. Niye? Çünkü diğerini öldürünce bi kazancım olmıcaktı ama bunu öldürünce hem 20.000 $ ile ödüllendirildim hem de polislerle artık daha az başım derde giriyo. Kısacası, çok hain bi adammışım. Oyunu oynadıkça kendimden tiskiniyorum. En son Darko Brevic (baş düşmanım) zaten çökmüş, bitik halde karşıma kondu. Onu da öldürdüm hacu. Kuzenim Roman bile "bırak hacı zaten cezasını çekmiş bu adam" dedi. Adamı mermi manyağı ettim. Tü allah belamı vermesin emi benim!

Dünyanın En...

... koca kafalı futbolcusu: Wayne Rooney. İnanmayan taksim'deki Nike dükkanının 3. katındaki 1-1 ölçekli heykeline baksın.

Pazartesi, Eylül 06, 2010

Aziz Nesin'i Özlemece

Şu referandum olayı ne kadar abuk bir hale geldi yahu? Şuan orda burda "evet" ya da "hayır" diyen yurdum insanının eminim ki %90'ı referandumda hangi maddelerin ne şekilde değişimini oylayacağından bi haber. Dahası referandumda oylanacak olan anayasa değişikliği, bizim millet bunu Genel Seçim havasında, tuttuğu parti onlara hangi kararı oylamalarını öğütlediyse onu yapıyor. Hele bir de, bir kesim var ki, onlara acıyamıyorum bile. "AKP'yse Hayır" zihniyeti. Ulan dallama, ulan kuşbeyinsiz, hiç inceledin mi ne maddeler değişicek? Referandumda hayır diyince topyekün solcu mu olcağınızı sanıyorsunuz? Sizin 80 döneminden haberiniz var mı? Ordunun yönetimi ele geçirip ipe dizdiklerinden? Bu anayasayla darbenin önünün tamamen kesilebileceğinden haberiniz var mı? Peki feminist geçinen ama bi s*kimden çakmayan yurdum kadını, bu anayasanın pozitif ayrımcılık içerdiğinden haberin var mı? Ya da bunun anlamının ne olduğundan? Aptalsınız, aptal! Akp diye bas hayır'ı...

Tamam, şu noktada kabul ediyorum: bu anayasa pakedi içeriğindeki bazı maddeler, "Türkiye'de" kabul edilemez. Suistimal edilir. Örneğin HSYK ile ilgili olan. Avrupa'da kullanılan sistem olmasına rağmen, Türkiye'de "kadrolaşma" çabaları dahilinde, p*ç edilir bu madde. 1-2 madde daha kabul edilemezler içinde.

Tekrar dönüyorum, referandumdan çok Akp'ye hayır diyenlere. Elinizi vicdanınıza koyun, bu yasayı Chp hazırlasaydı (maddesi maddesine, fıkrası fıkrasına aynı paket) yine hayır mıydı oyunuz? Tabii ki değildi. Hsyk'da kadrolaşmayı Chp de yapacaktı. Chp de Kürtlerle ilgili bir madde dahi koymayacaktı, içeriğini genişletmeyecekti vs vs vs... Eee değişen ne? Hsyk'da Akp'li değil, Chp'li görmek istiyorum demesin kimse, sığ bir yorum yapmasın. Hadi herşeyi geçtim, 3-4 madde dışında Chp bu anayasa pakedine destek verdi. Birçok hukukçu da aynı görüşte. Siz kim oluyorsunuz da pakedi topyekün reddedebiliyorsunuz? Daha mı iyi biliyorsunuz? Hayır. Eee? Eee'si aptalsınız. İğne kadar beyniniz, g*te sürcek aklınız yok! Facebook'taki insanların paylaşımları kadar olabilir ancak sizin görüşünüz! Ancak Facebook'ta paylaşılanlar kadar sorgulayabilirsiniz! O videoları, yazıları hatmedip dogmatik bir düşünce olarak belirlersiniz, ancak... Sırf sizin gibi aptallar yüzünden bile bu referandumda Evet kararı çoğunluk çıkarsa zerre kadar üzülmicem. Akıllı adam zaten Akp yönetimde kalsa da yolunu bulur, işini bilir.

HAYIR demek de EVET demek de senin elinde, sayın millet. Ama önce bir neyi oyladığını öğren. HAYIR demek de EVET demek de kolay. Önemli olan SORGULAYABİLMEK!!!

Blog'umun Logosu



Blog'umun logosu olsun istedim. Çok mu şey istedim? Hayır, tabiiki. Hem size ne ulan blog benim, istediğim gibi at koştururum. Öhm, sadede gelelim, buyrun logom (acaba bunu yukarıya nasıl koycam?) :


Edit 1: Yukarıya koymayı başardım.
Edit 2: Ulan sıçayım .jpeg'ine beeee! s*kti attı renkleri!

Referandumda Oyum...

-u açıklıcam, söz. Ama şimdi değil. 11 Eylül akşamı açıklayacağım ki kimseyi baskı altına sokmayayım, aklını karıştırmayayım. Kanal D, Star, Ntv, Samanyolu, Yurt Tv, Karadeniz Tv, Hamsi Tv, Al-Jazeera, CNN International, BBC, ESPN ve TNT kararımı canlı yayında söyleme ihtimalime karşı yayın hakkını satın almak için uğraşıyor.

Pazar, Eylül 05, 2010

Bak Aklıma Geldi Vol.II (Fazıl Say Edition)

Şu Fazıl Say ne garip adam yahu. Arkadaş bok gibi paran var şu dişlerini yaptır pis misin nesin?! Arabeske bok attı geçenlerde, konuyu pek takip edememiş olsam da 5N 1K adlı programda ucundan tuttum, gecenin bi saati. Uykulu gözler dahası günün yorgunluğu mevcudiyetindeki beyinciğimle elimden geldiğince konuya hakim olmaya çalıştım.
Programda neler konuşuldu? Fazıl Say neler dedi? Cüneyt Özdemir ne tepkiler verdi? Aklımda kaldığınca açıklayayım hadi, bu kıyağımı da unutmayın lan, keranacılar...

"Arabesk yavşak, cahil bir müziktir". Sayın Say, tamam piyanistliğiniz dillere destan. Tamam, müzik bilginiz benim ya da standart bir Türk vatandaşının çok ilerisinde. Tamam, siz elit bir insansınız (baba o dişler ne? O DİŞLER NE!?). Ama bu müziğe yavşak demek sana düşmez abicim. Arabeskin elit bir müzik olduğunu, yüksek kalitede olduğunu savunmuyorum. Değil de... Ama bu müziği seven birçok insan var. Hatta Türkiye'nin çoğunluğu bu müziğe "tapıyor". Bu müziği icra edenler ailemizin kızı, idol -hatta ilah-, içimizden biri olarak görülüyor. Bu durumda Fazıl Say, sen bu insanları küçümsüyorsun. Bu da sana düşmez. Sen ne kadar büyük bir müzisyen hatta virtüöz olursan ol, sana arabeski ve dinleyenlerini küçümsemek düşmez, dahası yakışmaz. Senin icra ettiğin müziği arabesk müzikten daha çok severim ama arabesk müzik senin icra ettiğin müzikten daha çok hayatımda, daha çok yakınımda. Bunun nedeni ise, söylediğin gibi cahillik. Müzik dersleri yok sayılıyor, saatleri indiriliyor dedin, doğru. Buna karşı yakarışta bulundun hatta Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik (şu çorabına ismini yazdıran amcamız) tarafından dava edildin, mantıksızca. O dönemde senin yakarışına destek çıkmayan Orhan Gencebay'ı, Sezen Aksu'yu kötüledin. Bu da normal. Amaaa... Abicim oturduğum yerden ben de atıp tutuyorum. Ve ben örgütlemeye kalksam anca kadıköyde takıldığım tayfayı, üniversitede takıldığım arkadaşları örgütlerim. Bu insanlar da, ne yazık ki, kimsenin çükünde olmaz. Sen örgütlemeye kalksan Sezen'i de, Orhan'ı da örgütlersin. Neden yapmadın? Yaaa, öyle kalakalırsın.

Bir de şu var, aklıma takılan. Yahu herkes klasik müzik ya da elit/kaliteli müzik dinlemek zorunda mı? Arap kökenli olan arabesk bizim kültürümüzü yansıtmıyor da klasik müzik Türk kökenli mi ki kültürümüzü yansıtıyor?

"Akp'liler arabeskçidir". Hayır. En azından "sadece" onlar arabeskçi değildir. Chp'liler de, Mhp'liler de, Bdp'liler de, Tkp'liler de arabeskçidir.

"Akp'yle çok meselem var". Herkesin var. İyi-kötü herkesin. Onların da bizimle var. Çok mu garip amk?

"Referandumda Evet dersem 1 yıl sonra İranlı Mollalara döneriz". Nah döneriz. İsrailli yahudilere, Vatikanlı Hristiyanlara döneriz de İranlı Mollalara dönmeyiz babacım raaad ol.

Kimse yanlış anlamasın, klasik müzikle alıp veremediğim yok. Benim derdim müzikte "faşistlik" yapanlarda. İnsanların dinlediği müziğe karışmak hatta dinlediği müzik üzerinden insanları küçümsemek, yargılamak.

Günlük Zırvalamalar

demişim ama nedense günlük değil. hiç değil. güncel bile değil. ama zırvalama. orası kesin en azından.

Homer Simpson (!)

Ustalara Saygı Kuşağı

"Yunanca'daki mutluluk (eudaimonia) sözünün içinde şeytan (daimon) gizlidir. Bu bir tesadüf mü, yoksa bu olağanüstü adamların bilgeliklerinin yeni bir zirvesi mi? Eski yunanlılar için şeytan bize doğru yolu gösteren iç sesimize verdiğimiz isimdir. Bu demektir ki, mutlu olmak istiyorsanız şeytanı işin içine karıştırmalısınız"

Celtic FC

Bugün yıllardır süren hasretimi hatta hasetimi giderdim ve Celtic FC'nin efsanevi yan çizgili "home" formasını aldım. Zerre kadar içim acımadı döktüğüm paracıklarıma. Allaaam yarabbim nasıl güzel bir formadır o. Sanırım bu gece formama sarılarak uyuyacağım :') Çocuklar gibi şenim arkadaşlar. Yaşasın Celtic, Kahrolsun Rangers! İskoçya'ya Özgürlüüük!


Cumartesi, Eylül 04, 2010

İletişim

on Twitter.com: http://twitter.com/burakthemaglor

asdfkşfdkfjgfhjsa

Çıktım Nemrut Dağına, Açtım Bacaklarıımııı

Bak Aklıma Geldi

Aşağıda görünce, konser ajandasını vaaay be dedim az önce. ne bol keseden sallamışım arkadaş?! ulan senin cürumun ne ona giderim buna gidicem. hadi cürumumu geçtim, metal-rock mı dinliyorum da sonisphere falan diye sallamışım? değil metalci çağlarımın hatrına, babamın hatrına 175 lira vermem lan konsere! Rammstein iyiymiş (aman ne mutlu). o kadar. yeter zaten. diğerlerini gör kâfi.

Amma ve lakin (cümbür cemaatin... öhm...) Massive Attack ve Efes One Love festivaline gittim. Efes'te Ting Tings iyiydi. asıl iyi olansa langırt! nasıl eğlenceli bir oyundur hacu bu langırt! bi de ellere itinayla verdim (@mustafa tezgi, @veysel sönmez). tadından yenmez bi oyunmuş. en yakın vakitte bir daha oynayacağım desem de, yalan oldu tabi, ilk ve son!
Massive Attack'a hiç girmiyorum. kısaca: istanbul boğazı (kuruçeşme), beleş bilet, beleş içki, beleş suşi, vip (blue box), iki adım ilerimde Kendi (şarkıcı olan), berimde Demet Evgar, her yerimde manken hatunlar, cıvıl cıvıl bi sahne vee veee veeee... tabii ki MASSIVE ATTACK!!! gidemeyenlerin götünde patlasın. bu kadar.

Hoyyyt

Ben geldim sevgili blogspot dünyası. beni özlediğinizden emindim. o yüzden elim boş geldim. canımın sağlığı.
Öncelikle belirteyim, ne kadar zamandır girmiyosam artık bloğumun ismini hatırlayamadım. günlükzırvalamalar'la günlükbıdılar (bıdı ne amk? ha? what is bıdı amk?! hayatında kaç kere bıdı kelimesini kullandın da arada kalıyosun burak temiz?!) arasında kaldım. ve, gugıl'dan arattım. anaa bi de ne görim? bu sayfa, benim face'teki link vermiş bulunduğum profilim bir de bi site daha var. stanley kubrick hakkında makaleler diye de başlık var. vay amk keşfedildim diye sevinişim sitenin açılmasıyla yerini tatsız bir hayalkırıklığına bıraktı. tırıvırıdan bi site imiş. ama olsun. keşfedilcem daha önümde yol var, inanıyorum.
Neyse amk, sonuç olarak gene yazcam. paylaşım felan da yaparım, şüku olur.