Çarşamba, Ocak 27, 2010

Şeytan'ın Fısıldadıkları

Meleklerin fısıltılarıyla mı büyüdünüz?
...
İşte o zaman şeytanın fısıldadıklarını
Çok daha iyi duyabilirsiniz.

Hayır, satanist falan değilim!:) Bu bir kitap. Emre Yılmaz isimli şahsi kanaatim doğrultusunda ya şeytan ya tanrı ya da dahi olduğunu düşündüğüm bir adamın yazdığı, denemelerden oluşan, eğlenceli ve sade bir dille yazılmış, okurken en az 50 kere "ulan harbiden de doğru beeee" diye tekrarlayacağınızdan emin olduğum, hayatım boyunca okumaktan en çok zevk aldığım ve hatta öyle ki 4 defa baştan sona kadar okuduğum bir kitap.

"Nefrete sevgiden daha çok güvenirim" dedi şeytan. "Çünkü nefretin sahtesi olmaz."

Öncelikle Emre Yılmaz'dan biraz bahsedeyim. Kendisi 1960 doğumludur. Liseyi Robert Koleji'nde bitirmiş daha sonra Amerika ve İtalya'da öğrenimine devam etmiş. Harvard Üniversitesi'nde Yakın Doğu Tarihi üzerine master yapmış bu da kesmeyince (!) New York'ta Columbia Üniversitesi'nde İş İdaresi ve Yöneticilik üzerine ikinci masterını yapmış, 1985 yılında ülkemize dönüşünü gerçekleştirmiştir. Türkiye'de bunca eğitimden sonra haliyle yönetici olarak çalışmış yanlış hatırlamıyorsam kendi şirketini kurmaktan da geri kalmamıştır. Fakat... 1995 yılında, artık her ne olduysa, tüm işlerini tasfiye etmiş kendi köşesine çekilmiştir. Kafa karıştırıcı olan kısım da bu. Emre Yılmaz'ı "gizemli" kılan unsur bu... Sen git başına "Türkiye'nin en iyilerinden", "dünyanın en iyilerinden" sıfatlarının düşünmeksizin koyulabileceği okullarda oku, masterını yap sonra deliler gibi para kazan (eee, hakkı tabi) ama birden duraksa ve ilkel benliğine geri dön. Tamam, imkansız değil ama neden? Kitaplarından anlaşıldığı kadarıyla içinde bulunduğu kesimden, toplumdan, insanlardan vs bunalma sendromu sanırım. Tipik bir melankolik_depresif_15@vırtzırtmail.com vakası gibi dursa da altında çok derin mevzular yattığı kesin. Herhangi bir fotosuna dahi rastlayamadığım (ya da Türkiye sınırları içerisinde birkaç yüzbin adet "Emre Yılmaz" olduğundan emin olamadığım) bir kişilik. "Into The Wild" gibi adeta... Herneyse, yazarı sorgulamayı geçiyorum.

"İçgüdülerimiz olmasa kimse Kötü,
Çıkarlarımız olmasa kimse İyi olmazdı."
diye fısıldadı Şeytan.
Ve ekledi,
"Üstelik İyi'ler can sıkarlar"

Emre Yılmaz ilk kitabını "Genç Bir İşadamına" adı altında yayınladı. Kitap Angora Yayınevi'nden 1996 yılında çıktı. Açıkçası bu kitabına pek ısınamadım ve hatta bitiremedim bile. Daha önce Şeytan'ın Fısıldadıkları'nı okuduğumdan dolayı beklenti yükseltmemden midir yoksa cidden vasat bir kitap mıdır bilemiyorum. Ama işin doğrusu, sevemedim. Seveni çoktur (okuyanlar arasında) orası ayrı.

Aşık olmak erkeğe yakışır. Kadına asla!
Kadına yakışan sadece aşktır.

Şeytan'ın Fısıldadıkları kitabı ise yine Angora Yayınevi'nden 1999 yılında çıkmış yazarın 2. ve son kitabıdır. Kitap mahkeme kararı ile 2 kere toplatılsa da yine yayınlanmıştır. Kitabın ilk sayfasından son sayfasına kadar büyük bir haz duydum okurken. İlk okuduğumda lise 1. sınıftaydım. Hani hayatınıza yön veren bir kitap var mı deseler sanırım cevap için 1 saniye dahi düşünmem. Öyle bir kitap. Özlü sözlerden denemelere, denemelerden hayatın içine karışan, "vay bee hakikaten doğru söylemiş", "ulan harbiden haklı adam ya" gibi tepkilerin kitabın ortalarından sonra artık "normal" bir duruma dönüştüğü bir kitaptır kendisi. Ama hiçbir zaman, hiçbir kimseye göre gri değildir yazarın kaleminden sayfalara dökülmüş olanlar. Ya siyahtır ya beyaz. Yazar insanların gözünde ya boktan bir palavracı, kendini gaza getirmeye adamış ve yazar dahi olamamış bir tip, o kadar çalışıp ettikten sonra kendi inine çekilmesi saçma olan bir yalancı ya da ferrarisini satan bilge, büyük bir düşünür, gerçekleri en saf ve en "gerçek" haliyle anlatan/yorumlayan insan olmuştur. Karamsar, kötümser ve oldukça gerçekçi bir hava içerisinde aforizmalarla, özlü sözlerle öyle güzel yuvarlanıp gidiyorsunuz. Hayata dair, daha doğrusu hayatın her anına dair bir şeyler bulabilmek mümkün. Sanırım "hayata dair sözlük" demek yanlış olmaz. Okuyup da ufkunuzda bir genişleme, olaylarda farklı bakış açıları yakalama, hayatınızda irili ufaklı değişiklikler gerçekleşmediyse yakında mavi ekran çıkacak hayatınızda demedi demeyin!

Yokuştan yukarı çıkarken yolu görürsünüz
Ama aşağı inerken manzarayı seyredersiniz.

Kitabı herkes okumalı, seven-sevmeyen, bu düşünceleri paylaşan-paylaşmayan herkes mutlaka bir kere okusun. Seveni, bu doğrultuda düşüneni bir kere daha okusun. Sonra da başucuna koysun, her gece yatmadan rastgele bir sayfasını açsın ve o sayfayı tekrar okusun. Tavsiyemdir. Yine kitaptan alıntılarla bitiriyorum...

Şu dünya için yorulmaya değer mi?
Değmez.
Ya öbür dünya için?
Vallahi onun içinde değmez.
Peki napalım?
Hiç.
Bir hasır serelim $uraya. biraz tütün, biraz kahve..
Ve?
Ve susalım.
Yat aşağı
Bulutları seyret
Hiçbirşey yapma
Herşey olmanın sırrı
İşte bu.
Katlanman gerekiyorsa katlanacaksın.
Kapı açıksa çıkacaksın.
Daha ne?
Gelene uy.
Gidene yapışma.
Bi yerlere sıvışmak mı istiyosun?
Poyrazsa güneye in
Lodossa kuzeye çık.
Esmiyor mu?
Etrafına bir bakın. burası bugünü geçirmek için hiç de fena bir yer değil.
Ya aylaklıktan sonrası?
Orada da tanrı oturuor olmalı.
Aylağın zır delisi gözünü oraya da diker.
Nirvana dedikleri,satori dedikleri, "en'el hak" dedikleri de işte budur.

---------------------------------------

Bir erkek kadından bıktığı için onu terk eder;
Bir kadın ise erkeğinden sıkıldığı için.
Arada çok önemli bir fark var:
Bir erkek doyduğu için kadınından bıkar,
Bir kadın ise doyamadığı için erkeğini sıkılır.

---------------------------------------

Aşık olan kadının gözünde başka hiçbir şeyin değeri kalmaz.
Aşık olan erkeğin gözünde ise herşey yeniden değerlenir.
Çünkü aşık kadın "nasıl olsa bitecek" sezgisiyle hareket eder.
Aşık erkek ise "nasıl olsa sonsuza dek sürecek" yanılgısıyla.

Aşık kadınlar işte bu yüzden hep endişeli ve huzursuzdurlar.
Aşık erkekler ise melekler gibi dingin ve aptallar gibi bön.

---------------------------------------

Başından büyük bir aşk geçmemiş her kadın için bu bir eksikliktir;
Başından büyük bir aşk geçmiş her erkek için ise bu bir fazlalıktır.

---------------------------------------

Tanrıya inanmayan ateist, kadınlara inanmayan bilgedir.

---------------------------------------

Gençken azmayı beceremeyenler, yaşlılıklarında hem azar hem beceremezler.

---------------------------------------

- Beni acıtabilmek için önce nereye vuracağını çok iyi bilmelisin.
- Nereye vuracağını bilmek için önce beni çok iyi tanımalısın
-Beni çok iyi tanıyabilmek için sevgilim olmalısın
-Sevgilim olman için seni çok sevmeliyim.
+ Yani?
- Yani seni çok seversem beni acıtabilirsin.
+ Eee?
- Ne ee'si... Ayrılıyoruz.

---------------------------------------

Sadece şeytanın vesveselerini duyuyorsanız -delisiniz.
Sadece tanrının ayetlerini duyuyorsanız -peygambersiniz.
...
Ama her ikisinin muhabbetini bir müddet dinliyor
Sonra kalkıp bir reçelli ponçik yiyorsanız
Muhtemelen aklı başında bir insansınız.

1 yorum:

  1. Abi, o kadar uzun yazmışsın ki, yorum yazıcam diye okuyayım dedim, okuyamadım vallahi. Şunu söylemek istiyorum, bu kitabı ben de okudum ve okumayanlar varsa, Burak'ın söylediği kadar var. Mutlaka okuyun, okumayanların gözlerine gözlerine sokun; o da olmazsa, A Clockwork Orange'daki gibi, gözkapaklarının açık durmasını sağlayacak alet-edevatı bulup, duvara projeksiyon makinesi vasıtasıyla yansıtılan e-kitap halini zorla okutturun. Oh! Ne uzun cümle kurdum lan.

    YanıtlaSil